Bu gece Mevlid Kandili.
Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa’nın doğumunun 1454’üncü senesi.
Peygamber Efendimiz vefatından sonra da manen hayatiyetini sürdürmektedir. Öyle olmasa Ahzab suresi 56. ayetinde “Allah ve melekler peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve bol bol selamlayın” buyrulmazdı. Bu uygulama ibadetimizin bir parçasıdır. Biz her namazın sonunda ona salat ve selam ederiz.
Müslümanların büyük çoğunluğu sıkça salevat duasını tekrarlar.
Özellikle bir felaket anında, depremde, gök gürültüsünde, kazada, zor durumda kaldığımızda hemen “Allahümme salli ala…” diye okumaya başlarız. Bu, onunla olan kuvvetli manevi bağımızın bir göstergesidir.
O alemlere rahmet olarak gönderilmiştir.
Hz. Peygamberi sevmek inancımızın bir gereğidir. Allah Resulü, “Sizden biriniz, beni anne ve babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe tam anlamıyla iman etmiş olmaz.” buyurmaktadır. Biz millet olarak bu hadisin gereğini en iyi şekilde yerine getiren bir yapıya sahibiz. Askerimizin adına “Mehmetçik”, ordumuza ise “Peygamber ocağı” deriz.
RAHMET VE KURTULUŞ
Asr-ı saadetten bir peygamber sevgisi örneği görelim. Hadiseyi anlatan Hz. Ömer’dir: Peygamberimiz (as) zamanında Abdullah adlı bir kimse vardı. Halk arasında “hımar” yani “eşek” lakabıyla anılırdı. Zaman zaman Resulullah’ı güldürürdü. Fakat bir kusuru vardı, alkolikti. Şarap içtiği için bu adama had vurdururdu, yani sopayla vurma cezası verirdi. Günlerden bir gün Abdullah yine sarhoş olarak huzura getirildi. Hz. Peygamber had vurulmasını emretti. Mecliste bulunanlardan Hz. Ömer söylenmeye başladı: “Allah’ım şu adamı rahmetinden uzak kıl, diye lanet edip içki yüzünden ne de çok divana getiriliyor.” dedi. Bunun üzerine Allah Resulü şöyle buyurdu:
“Ey Ömer bu adama lanet etme.
Vallahi kesin olarak bildiğim bir şey vardır ki o Allah’ı ve Peygamberini sever.” (Buhari, hudud, 5) Evet, ne muhteşem bir vaziyet! Allah ve peygamber sevgisi tek başına rahmet ve kurtuluş vesilesi olabiliyor.
ŞAKACI BİRİ
Hicaz bölgesinde içki alışkanlığı çok yaygındı. Yasaklanınca Müslümanlar içmeyi bıraktı. Abdullah gibi alkolsüz duramayan birkaç kişi dışında içen görülmedi. Onlara da sokakta görüldükleri zaman belli sayıda sopa ile vurma cezası uygulandı. Abdullah şakacı ve hoş maskaralıklar yapan biri idi.
Deryadil idi, kendisine hımar (eşek) denilmesinden dolayı kimseye kızmazdı. Bazı hal ve hareketlerine Peygamberimiz de tebessüm ederdi.
O Resulullah’ı çok severdi. Gönlü zengin, fakat kesesi fakirdi. Bir keresinde, veresiye bir tulum yağ bir tulum da bal aldı. Getirip hediye olarak Peygamber (as)’a takdim etti. Aradan zaman geçti. Mal sahibi yağ ve balın bedelini istedi, borcunu vermesini söyledi. Abdullah adamı alıp Hz. Peygamber’in yanına geldi:
“Ya Resulallah ne olur şu adamın parasını veriniz.” dedi. Resul-i Ekrem gülmeye başladı, satıcının parası hemen verildi. Peygamberimizin de belirttiği gibi, Abdullah’ın kalbi Allah ve Resulullah sevgisiyle doluydu. Bu rindmeşrep sahabinin peygamberimizi güldüren hadiseleri hep böyle latif idi. Resulullah bunları tebessümle karşılardı. (Bk. Tecrid-i Sarih Tercümesi c.12, s.254)