10- Abdülkadir Geylani Külliyesi

Bağdat’ta son uğrak yerimiz Abdülkadir Geylani hazretleri oldu. Burası da büyük bir külliye. En geniş mekan camiye ayrılmış. Geylani türbesine cami içinden de girişler var. Buranın da ziyaretçisi bol. Vaktimiz müsait idi, ikindi ve akşam namazlarını burada kıldık.

Evvelce basit bir yapı olan Abdülkadir Türbesi Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle 1534’te yenilenerek yanı başına bir cami, etrafına da imaret, medrese ve tekke hücreleri yaptırılmıştır. Planlarını Mimar Sinan’ın hazırladığı külliye, 1574’te Bağdat Valisi Elvendzade Ali Paşa zamanında tamamlanmıştır. Daha sonra 1638’de IV. Murad, 1674’te Silahdar Hüseyin Paşa, 1708’de III. Ahmed, 1865’te Abdülaziz, 1900-1904 yılları arasında II. Abdülhamid ve 1970-1974 yılları arasında da mütevellileri tarafından tamir ettirilmiştir.

OSMANLI DAMGASI

1974’te yenilenmiş, külliyenin güneyindeki hazire ile bahçe duvarı ise modern mimari anlayışıyla düzenlenmiştir. Külliyenin çekirdeğini teşkil eden türbe kare planlı olup üzeri, köşe kubbelerine yaslanan kubbeyle örtülüdür. Çeşitli hatlarla ve motiflerle süslü sanduka Osmanlı eseridir ve gümüş bir kafesle muhafaza edilmektedir.

Geylani Camii, planıyla Silivrikapı Hadım İbrahim Paşa, iç düzenlemesiyle de Fatih Bali Paşa camilerine benzemektedir. Avlunun kuzeybatısını çeviren iki katlı yapılar medrese, tekke ve imaret hücreleriyle türbelere kadar uzanan kütüphaneyi oluşturmaktadır. Batı taç kapısı üstünden yükselen mozaik çini süslemeli diğer minare ile güneybatı köşesindeki XIX. yüzyıla ait üç katlı saat kulesi Osmanlı eseridir. Bu yapı da günümüzde TİKA tarafından restore esildi.

İkindi ile akşam arası Kadiriye Vakfı mütevellisi ve Kadiri şeyhi Seyyid Afifüddin Geylani’yi ziyaret ettik. Caminin müştemilatı içinde geniş ve ferah bir mekanı böro olarak kullanıyor. Enerjik, sempatik ve bakımlı bir zat. Kısa sohbetimizden anladığıma göre memnun ve mutlu.

ABDÜLKADİR GİBİ BİR ER

Abdülkadir Geylani (1077-1166) Hazar denizinin güneybatısındaki Gilan’da doğdu. Soyu Hz. Ali’ye dayanır. Küçük yaşta babasını kaybetti. Bütün gayesi devrin en önemli ilim ve kültür merkezi olan Bağdat’ta gidip okumaktı. On sekiz yaşına gelince annesinden izin alarak Bağdat’a gitti. Din ilimlerini öğrendi. ed-Debbas vasıtasıyla tasavvufa intisap etti. Uzun bir inziva döneminden sonra şeyh oldu.

Abdülkādir-i Geylani’nin tasavvufu, şeriata ve dinin zahiri hükümlerine titizlikle bağlı kalma esasına dayanır. Müridlerine hep, “Uyun, uydurmayın; itaat edin, muhalefet etmeyin, yakınmayın; temizlenin, kirlenmeyin” şeklinde tavsiyelerde bulunurdu.

Abdülkadir-i Geylani’nin vaazlarını dinlemek için yetmiş bin kişinin Bağdat’a geldiği rivayet edilir. Karşılaştığı kimseleri hemen tesiri altına aldığı için “el-Bazü’l-eşheb” (avını kaçırmayan şahin) unvanıyla da anılır. Vaazlarında dinleyicilerine kurtuluşu ve cenneti vaad eder, bu konuda onlara teminat verirdi. Hitabetinde son derece etkiliydi.

Geylani’nin bizim kültürümüzdeki yeri önemlidir. Yunus’un “Seyyah olup şu alemi arasan / Abdülkadir gibi bir er bulunmaz” ve Eşrefoğlu’nun “Arısının balıyım bahçesinin gülüyüm / Çayırının bülbülüyüm ya şeyh Abdülkādir!” gibi şiirleri meşhurdur.

Yorumlar kapatılmış.