Gerek halk kültürümüzde gerekse edebiyatımızda, sanatımızda Bağdat derin izler bırakmıştır. Bağdat kokusu taşıyan atasözlerimiz deyimlerimiz vardır. Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz. Yanlış hesap Bağdat’tan döner, deriz. Hikaye bu ya, Bağdat’ın anlı şanlı valisi, çok sevdiği dünyalar güzeli biricik kızını evlendirecek. Mükemmel bir çeyiz hazırlanır, hiçbir şeyin eksik olmamasına dikkat edilir. Düğünden önce çeyize bakmaya giden mahallenin kadınları arasındaki çokbilmiş teyze hemen bir eksik bulur ve seslenir: “Bağdad’ın paşası Bağdad’ın paşası, hani bu mangalın maşası?”
Münir Nureddin’in Mahur şarkısı ne hoştur: “Aşıka Bağdat sorulmaz, ufukları aşar gider.”
Halk şairimiz Kayıkçı Kul Mustafa’nın Bağdat’ın fethi ile ilgili olan Genç Osman Destanı insanımızı coştururdu: “İptida Bağdat’a sefer olanda / Atladı hendeği geçti Genç Osman
Vuruldu sancaktar kaptı sancağı / İletti bedene dikti Genç Osman”
Bağdat Köşkü, Topkapı Sarayında Türk mimari sanatının en güzel örneklerinden birinin adıdır. 4. Murad zamanında Bağdat’ın alınması hatırası olarak yapılmıştı.
KALB-İ SELİM
Büyük şairimiz Fuzuli, oğlu Fazli, Ruhi, Ahdi, Zihni, Bağdat’ın yetiştirdiği önemli şairlerdendir. Ahmet Haşim Bağdat’lıdır. Fuzuli “Evliya Burcu demiş zira ki hak-i eşrefi /
Buk’a buk’a evliyaullaha olmuştur mezar” (Bağdat’ın Şerefli toprağı evliya burcudur. Yer yer evliyanın mezarı vardır) der. Yahya Kemal bu konuda Üsküp’ü Bağdat’la kıyaslar: “Üsküp bir evliya şehri idi. Halkı rivayet eder ki, ya Bağdad’ta bir evliya fazla imiş, yahut da Üsküp’te. Ulema henüz bu bahsi halledememiş. Lakin Üsküb’ün evliyası hep cengaverdiler.”
Divan şairlerimizden Bağdatlı Ruhi’nin (ö. 1605) Mevlevi olduğu, seyahati sevdiği, İstanbul’a giderek bir müddet Galata Mevlevihanesi’nde kaldığı, daha sonra Konya’da Mevlana Türbesi’ni ziyaret edip Hicaz’a ve Şam’a gittiği söylenir. Onun şu harika beyti pırlanta değerindedir: “Sanma ey hace ki senden zer ü sim isterler / Yevme la yenfeu’da kalb-i selim isterler” Yani, “Zannetme ki, ahiret gününde senden altın ve gümüş isterler, o gün senden kalb-i selim isterler!” Bu beyit şu ayetlerden ilhamla yazılmış: “O gün ne mal fayda verir ne oğullar! Allah’a kalb-i selimle (temiz bir kalple) gelen başka.” (Şuara, 88-89)
BAĞDAT’I UNUTMADIK
Samiha Ayverdi ile bitirelim: “Asırlar boyu elden ele geçerken, Osmanlı Türkleri tarafından kaç defa zaptedilmiş ve kaybedilmiş ise de 1914-1918 Birinci Cihan Harbi sonuna kadar Türk hudutları içinde kalan bu kadim ilim ve irfan şehrini (Bağdat’ı) Türkün hafızası asla unutmamıştır. Yalnız tarihi gerçekleri arasında değil, edebiyatında, türkü ve şarkılarında yaşattığı bu şehrin adını İstanbul’un en işlek ve itibarlı caddesinin adı olarak künyelemek suretiyle, sanki Üsküdar’dan hareket edecek Türk orduları tekrar Bağdat’ı fethetmek hevesiyle bu yoldan geçerek aklı kaldığı bir sevgilinin aşkını terennüm eder gibi söylemek sevdasından bir türlü vazgeçememiştir. Bağdat bugün Irak’ın ise de Bağdat Caddesi Türk’ün ve Bağdat’ı unutamamış olan Türklüğün yanık yüreği için bir tesellidir.” (Dünden Bugüne Ne kalmıştır kitabından)