8- Cüneyd-i Bağdadi

Bağdat’ta ziyaret ettiğimiz mekanlardan en mütevazı, hatta bakımsız diyebileceğim yer Cüneyd-i Bağdadi Türbesi oldu. Bağdat nüfusunun % 60’ının Şii olduğunu öğrendim. Kendi din anlayışlarına uygun bulmadıklarından olsa gerek Cüneyd-i Bağdadi’ye ilgi göstermemişler. O da şehrin nispeten mütevazı bir semtinde mezarlıklar arasındaki türbesinde huzur içinde yatıyor.

Cüneyd-i Bağdadi (ö. 909) Bağdat’ta doğdu ve orada yaşadı. Şer’i ilimleri iyice öğrendikten sonra kendini zühd, ibadet ve tasavvufa verdi. Şeriat ve tasavvuf arasındaki dengeyi iyi kuranların başında gelir. Tasavvuftaki üstün yeri ona “seyyidü’t-taife” (Bu zümrenin büyüğü) denmesine yol açtı. Geçimini sağlamak için ticaretle de uğraşıyordu. Birçok ünlü sufi Cüneyd’in sohbetinde bulunmuş, onun müridi ve halifesi olmuştur. Bu sebeple tarikatların tamamına yakın kısmı silsilelerinde Cüneyd’e yer verirler.

TASAVVUF KÖPRÜSÜ

Ona göre Allah’a yakınlık ancak tasavvuf köprüsüyle kurulabilir. Bundan dolayı tasavvufu, “Her şeyden alakayı kesip Allah’la olmaktır” veya, “Allah’ın sendeki seni öldürüp kendisiyle diri kılmasıdır” şeklinde tarif eder. İkinci tarif insandaki beşeriliğin yok olup sadece Hak’la var olmayı ifade eder.

Cüneyd-i Bağdadi “misak” üzerinde de durur. Burada misaktan maksat kul ile Allah arasındaki bir ahiddir. Cüneyd’e göre bu aleme gelmeden çok önce Allah insanların ruhlarını yaratmış, sonra onlara, “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” diye sormuş, onlar da, “Evet rabbimizsin” cevabını vermişlerdi. Bu ilahi hitap esnasında kul fena (yokluk) halinde olduğundan onun adına ve onun diliyle Allah, “Evet rabbimizsin” demişti. Fakat insan şu anda bu olayın şuurunda değildir. İnsan bu aleme geldikten sonra da söz konusu halin benzerini yaşar. “Bezm-i elest” denilen bu ahit fikri ilk defa Cüneyd tarafından belirgin bir tarzda ortaya konulmuştur.

SERİ-ES-SEKATİ

Aynı mekanda Seri Es-Sekatinin de daha mütevazı bir merkadi bulunmaktadır. Seri es-Sekati (v. 865) Cüneyd-i Bağdadinin dayısı ve hocasıdır. Tasavvuf yolunu tutmasında üstadı Ma’ruf-i Kerhi’nin etkisi vardır. Rivayete göre Ma’ruf-i Kerhi yanında yetim bir çocukla Seri’nin dükkanına gelmiş, ondan çocuğu giydirmesini istemiş, isteği yerine getiren Seri, Ma’ruf-i Kerhi’den aldığı duanın bereketiyle tasavvuf yoluna girmiştir. Bir süre Dımaşk, Remle, Kudüs ve Tarsus’ta ikamet etti. Altmış yaşlarında iken o bölgede Bizanslılar’a karşı cihada katıldı.

“Keşke herkesin üzüntüsünü ben çeksem de onlar rahatlasa” diyerek başkalarını kendine tercih ederdi. Nitekim çarşıda çıkan bir yangının ardından kendi dükkanının yanmadığını haber alınca “elhamdülillah” demiş, fakat dükkanları yananların üzüntülerini paylaşmadığı için hata ettiğini anlamış ve otuz yıl Allah’tan af dilemiştir.

Seri es-Sakati kerametlere fazla önem verilmemesi icap ettiğini, sufinin kerametlere sahip olmasının ilahi mahremiyet perdelerini yırtmasına sebep olacağını söylerdi. Mesela bir bahçeye girildiğinde ağaçlara konan kuşların, “Selamün aleyküm ey Allah’ın velisi” şeklinde dile gelmesi velide gönül rahatlığına sebep oluyorsa bunun keramete esir olmak anlamına geleceğini ifade etmiştir.

Yorumlar kapatılmış.