Ev deyip geçmeyelim

Sadettin Ökten (d. 1942) mühendis profesör, tarih, kültür, özellikle İstanbul yaşayışı üzerinde konuşup yazan bir fikir adamıdır. Kemal Sayar (1966) bir psikiyatri profesörü olup, o da kültürümüz üzerinde düşünüp yazan biridir. İkisinin Erkam Radyo’da “Gönül Sadası” adlı sohbet programları var. Bunlardan bir kısmı kitaplaştı; “Aleme Bir Yar İçin Ah Etmeye Geldik” (Turkuvaz, 2021) adlı kitapta “ev”le ilgili dikkat çekici şeyler söylenmiş. Bu yazıda kısa bir özet sunacağım. Sözü Sadettin Ökten’e bırakalım:

EV BİR MEDENİYETTİR
Ben manevi hayat yaşayan bir eve doğdum; ama daha da ötesinde ben bir medeniyetin içine doğdum. Hayatın anlamına dair hiçbir sorum olmadı; çünkü zaten o medeniyet bana o soruların cevabını hem teorik hem de pratik olarak vermişti.

Evin dışında da çeşitli muhitler tanıdım; Teknik Üniversite ve yurtdışı böyle bir muhitti benim için. Evin dışındaki muhitleri de merak ettim, baktım, gözlemledim; ama hiçbiri ev kadar tesir etmedi hayatıma. Ev bir medeniyettir esasında. Duvarı, çatısı, kapısı fiziksel yapısıdır; ama ev esas itibariyle bir medeniyettir. Evin hem zihnen hem de kalben sizi beslemesi lazım. Şimdi çağdaş ev insanı doyurmadığı için insan evden kaçıyor. Sahte doyumlar arıyor, halbuki bu kapitalist düzende her doyum sizden bir şey götürüyor ve siz bile isteye o götürülen şeye talip oluyorsunuz. Bu durum hem zamanınızı çalıyor hem de zihni ve kalbi enerjiniz kayboluyor.

EV NASIL KAYBOLDU
Türkiye’deki insanlar evi, moderniteyle tanıştıktan sonra unuttular. Şimdi evlere dönmek istiyorlar, fakat dönemiyorlar. Evi tekrar ihya etmeliyiz. Ben medyadan birtakım haberleri takip ediyorum. Çocuklar neden böyle, ebeveynler neden böyle diye bazı haberler okuyorum. Tüm bu çatışmamız, evi unutmamızdan kaynaklanıyor. Evin ne olduğunu tekrar hatırlayıp evlere dönmemiz lazım; çünkü dışarıda kurguladığımız hayat bize ait değil. Bize dışarıdan geliyor. Ve dahası da bunu fark etmiyoruz Halbuki biz, evde bir hayat kurgularsak o hayat kesinlikle dışarıya yansıyacaktır. Böylece biz de kendimize ait bir hayat biçimini toplumsal manada yaşamaya başlarız. Bunun nüvesi, temeli, kökü, tohumu evde atılır Eğer biz İslam medeniyeti çerçevesinde yaşamak istiyorsak önce evi diriltmeliyiz. Evin fiziksel yapısını değil, kavramsal ve duygusal yapısını diriltmek lazım.

ÖZGÜRLÜK-BENCİLLİK
Günümüzde evle ilgili büyük bir problem olduğu kesin. Şimdi evden ırak düşmeyi özgürlük adına pazarlıyorlar. Özgürlük ve egoizm kavramlarına daha dikkatli bakacak olursak özgürlük, Tanzimat’tan beri bize efsunlu ve özenilesi bir kavram olarak sunuluyor. Oysa özgürlükle bencillik arasında ciddi bir ilişki söz konusu ve ikisi doğru orantılı. Özgürleştikçe bencilleşiyor, bencilleştikçe de özgürleşiyoruz, o zaman da hizmet ve muhabbet kayboluyor.

Şimdi birçok aile, cep telefonları veya dizüstü bilgisayarlarıyla ayrı bir dünyada yaşıyor. Ayrı oda, ayrı ofis, ayrı zaman, hatta ayrı sofra… Ve tüm bunlar özgürlük adı altında yapılıyor. Özgürlük dediğiniz zaman bizi biz yapan o mühür, o bilgelik aktarımı, o duygu aktarımı ortadan kalkıyor. Siz özgürlük adı altında başka bir zihnin kurguladığı dünyanın esiri oluyorsunuz. Buna epistemik kölelik diyebilirsiniz, medya köleliği yahut gönüllü kölelik de diyebilirsiniz.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.