Teberrük uğurlu sayma-4

Modern zihniyet pek sıcak bakmasa da bütün din mensuplarında, kutsal sayılan şahıslara ve yerlere, onlara ait hatıralara saygı gösterilir. Bu bir beşeri ihtiyaçtır. Müslümanlar en baştan beri Peygamber Efendimizin şahsına ve ona ait, onu hatırlatan şeylere de saygı duymuşlar, onları mübarek saymışlardır. Topkapı Sarayı’ndaki Mukaddes Emanetler, Hırka-i Şerifler, Sakal-ı Şerifler bu durumun yaşayan örneğidir. Bu konuda Denis Gril de Allah’ın Kulu kitabında çeşitli örnekler verir: İlk nesillerden günümüze kadar Müslümanlar, Hz. Peygamberin şahsına hürmet, tazim ve muhabbet göstermeye devam ettiler. Bu tutum ve duygu, kişiye göre farklılık taşıyabilir. Bu sevgi onun hem maddi hem de ruhani soyundan gelenlere de yöneltilmiştir. Nitekim Kur’an şöyle der: “De ki: Ben buna karşılık sizden yakınlarımı sevmenizden başka bir karşılık istemiyorum” (Şura, 23) İslam’ın ilk asırlarında, Peygamber soyundan gelenlerin hatırasına bağlılık Şiiler için dini hayatın temel bir unsuru haline gelirken Sünniler de çevrelerine ve ülkelerine bağlı olarak değişen ölçüde derin bir bağlılık göstermişlerdir. Her halükarda Peygamber soyundan gelenlere (seyyid, şerif) duyulan sevgi, onun cazibesinin devam edişinin en iyi örneklerinden biridir. (s. 129)

HZ. PEYGAMBER YASAKLAMADI
Abdullah b. Ömer bir keresinde elini Hz. Peygamberin minberde oturduğu yere koyar, sonra yüzüne sürer. Ayrıca Peygamberin sahabilerinin mescit boşken, minberin parlak ve pürüzsüz hale gelmiş tutamağını, Hz. Peygamberin kabrinin yanını tuttuklarını ve Allah’a dua ettikleri bilinir. Bu, Peygamberin emanetlerine hürmetin erken dönemden bir örneğidir. (s. 266) Sahabe Peygamberimiz abdest alırken artan abdest suyunu içer, tükürüğünü toplayıp yüzlerine sürerdi. Hz. Peygamber onlara bunu neden yaptıklarını sorar. Onlar da onun bereketini aradıklarını söylerler. Efendimiz, onlara bunu yasaklamadan ve hatta kınamadan, yine de onları faziletli hayata yönlendirir ve şöyle der: “Kim Allah’ın ve Resulünün kendisini sevmesini istiyorsa, doğru konuşsun, kendisine verilen emanete sadık olsun ve komşusuna zarar vermesin.” (s. 305)

SAÇLARINDAKİ ŞİFA
Halid b. Velid, Hz. Peygamber umre sonrası ihramdan çıkarken tıraş olunca onun saçlarından topladıklarının bir kısmını sarığında taşır ve kazandığı zaferleri bu saçlara atfederdi. Peygamberin eşi Ümmü Seleme, onun saçlarını bir tür gümüş fanus içerisinde saklardı. Birisi ateşlendiğinde veya nazara geldiğinde bu saçlar çıkarılarak suya batırılır ve bu su, hastanın yüzüne serpilirdi. Böylece Peygamberin bedenine, ölümünden sonra da saçları aracılığıyla hürmet gösterilmeye devam edildi. Hüküm süren hanedanlar tarafından korunan ona ait bazı mukaddes emanetlerle birlikte, onun yeryüzündeki mevcudiyeti sürdürüldü. Ancak Peygamber vefat ettikten sonra artık onun bedeninden herhangi bir şeye dokunmak söz konusu olamazdı. Bununla birlikte Medine toprağı yaşadığı dönemde mukaddes kılındı, bir şifa kaynağı sayıldı ve onun, mübarek bedenini içinde taşıdı. Böylece Kaside-i Bürde’nin müellifi gibi birçok şair tarafından ifade edilen bir hürmete şayan oldu: “Hiçbir koku onun kemiklerini saran toprakla karşılaştırılmaz / Onun kokusunu duyan ve dudaklarını ona koyana ne mutlu.” (s. 307) (Devam edecek)

Yorumlar kapatılmış.