Mustafa Fayda Hocamız 8-10 senedir gittiği her yerde yaptığı her konuşmada bir punduna getirir ve Kur’an’daki 4 ayetten hareketle “tezkiye” kavramı üzerinde durur. Buna göre Peygamber Efendimizin 3 önemli görevi vardır: Kur’an’ı okumak, hikmeti öğretmek ve insanları manen arındırmak. Günümüzde hocalar nedense ilk ikisi üzerinde ısrarla durdukları halde tezkiye konusunu ihmal ederler, der. Kitabını tanıtmaya çalıştığım Denis Gril’in üstünde durduğu meselelerden biri de “tezkiye”dir. Allah’ın Kulu adıyla dilimize çevrilen eserinden uyarlayarak naklediyorum: Tezkiye ile kasdedilen manevi bir arınmadır ve tamamen içsel bir mahiyettedir. Farz olan sadaka yani zekât ile Peygamber tarafından uygulanan arındırma hem maddi hem de manevi mahiyette gerçekleşir: Ayette “Onların mallarından, onları kendisiyle temizleyeceğin ve arındıracağım bir sadaka al; onlara dua et, senin duan onlar için sükûnettir” (Tevbe,103).
ZEKAT MALI DEĞİL KALBİ TEMİZLER
Araya girerek belirteyim ki ilmihal kitaplarımızda zekatın malı temizlediği söylenir. Mal kirli midir ki temizlensin. Temizlenecek olan insanın bizzat kendisidir. Amaç mal ve madde düşkünlüğünden onu arındırmaktır. Tezkiye içsel mahiyette yükseltmek, arındırmak, iyileştirmek veya daha iyi hale getirmek anlamına gelir. Bu aynı zamanda Hz. Peygamberin mü’minler üzerinde ilahi bir ameliyede bulunduğunu gösterir. Deniz Gril ileriki sayfalarda aynı konuya tekrar değinir: Ruhun ve ilahi kelamın feyzini alabilmek için kalbin tasfiyesi gerekir. Manevi arınma (tezkiye) bu nedenle Peygamberin ilk görevlerinden biridir ve ilm-i ilahiye nail olma yolunda bir hazırlık aşamasıdır: “Tıpkı içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, kitâbı ve hikmeti öğreten ve size bilmediklerinizi öğreten bir Resul gönderdiğimiz gibi” (Bakara 2/151). İnsanın bilmediği ve kendi başına bilemeyeceği şey, doğrudan peygamberlere vahyedilen ve velilere ilham edilen hikmettir. Allah tarafından öğretilen bu bilgiye erişim, yalnızca manevi tasfiyeyi ve her türlü heva ve hevesten vazgeçmeyi değil, aynı zamanda iman ve mutlak teslimiyeti de gerektirir; bu, mürşidin ilk örneği olan Hızır’ın Hz. Musa’ya son aşamalarını talim ettirdiği uzun ve zorlu bir yolculuktur. Hz. Peygamberin yaptığı esasen, vahiy yoluyla insanlara bu ilmi öğretirken meleğin ilk gelişinden itibaren aldığı vahyi yeniden nakletmektir: “Yaratan Rabbinin adıyla oku. O insanları bir düzen üzere yarattı. Oku, senin Rabbin çok cömerttir. O Kalemle öğretendir. O insana bilmediğini öğretti” (Alak 96/1-5).
HZ. PEYGAMBER’İN ARINMASI
Bu sözü almak ve iletmek için Hz. Peygamberin arınması ve temizlenmesi [tasfiye ve tezkiye] gerekiyordu. Nitekim alak suresinden hemen sonra inen ayetlerde bu ona emredilmektedir: “Kalk ve uyar. Rabbini yücelt. Elbiseni temizle” (Müddessir, 2-4). Esas olarak Allah’ın uhdesinde olan bu tasfiye ve tezkiye görevi, Peygamber tarafından birçok şekilde, bilhassa bağışlama ve lütuf aracı olarak zekât yoluyla yerine getirilir: “Onların mallarından zekât al ki onunla kendilerini temizlemiş ve ıslah etmiş olursun. Onlara dua et, üzerlerine rahmet insin; senin duan onlar için bir sekinedir ve Allah işitendir, bilendir. Onlar kullarının tövbesini kabul edenin ve sadakalarını alanın Allah olduğunu bilmezler mi?” (Tevbe, 103-104) (s. 226-227) (Devam edecek)