Vaktin çoğu otobüste ve ziyaret yerlerinde geçen birkaç günlük gezide Bağdat’ı tanımak mümkün değildir. Bu yazı serisinde ancak bazı izlenimler üzerinde durabilirim. Şehir sanki hala Amerikan bombardımanın izlerini taşıyor. Yer yer yıkıntılar var. Bağdat’tan Ümm-i Abide’ye giderken uzun yol boyunca çevre kirli, yerleşim yerlerinin kenarları çöplük gibi. Birçok nehre, akarsuya rastladık ama birkaç küçük hurma bahçesi dışında ekili, bahçelik arazi göremedik. Yol boyunca üç dört defa polis kontrolü sebebiyle sıcakta beklemek sıkıntı verdi.
Çevre kirliliğine rağmen ziyaret ettiğimiz yapıların içi çok temiz ve bakımlı. Kerbela şehrinin merkezindeki yer altı helası da temiz ve iyiydi, girişi klima ile serinletiliyor. Tuvatletler ücretsiz. Türbe ve camilerde bolca içme suyu imkanı var. Tasavvuf hocaları bir grup oluşturup Bağdat’taki kutsal mekanlara sefer düzenleyebilir.
Seyahatimizi Meral Hiçyılmaz’a ait CKR Turizm’le yaptık. Amara, Necef ve Bağdat’ta kaldığımız oteller iyiydi. Rehberimiz ve otobüs muavinleri Kerkük’lü gençlerdi. İkisiyle bol bol Kerkük’ü konuştum. Bugünlerde gidişattan memnunlar. Türkiye’yi yakından takip ediyorlar, varlığımızı Türkiye’ye borçluyuz, dediler. CKR cömert davrandı, Dicle kenarındaki çok büyük Beyruti lokantasında iki akşam yediğimiz semek meskuf lezzetliydi. Sazan balığı ortasından yarılıp ızgara arasında çok kızgın tandır içine sarkıtılarak kızarmasıyla yapılıyor.
TEKRAR TARİHÇE
Bağdadt 8. yüzyılda Abbasi halifesi Ebu Ca’fer el-Mansur tarafından kuruldu. Daire şeklinde güzel bir şehir planı vardı. Önemli bir kültür merkeziydi. Mezhep kurucuları, alimler, mutasavvıflar yetişti. İslam kültürünün yapıcı-yaratıcı dönemi Bağdat merkezlidir. Nizamiye medresesi ve Mustansıriye medreseleri önemlidir. Tasavvufun kurucu şahsiyetleri burada yetişti. Üniversiteler, kütüphaneler, müzeler şehriydi.
Şehir birçok defa yıkılıp yapıldı. 1258 Hülagu istilasında 100 000 kişi öldü. Kitapların atıldığı Dicle günlerce mürekkep renginde aktı. Kültür hayatına inen ikinci ağır darbe 1401’de Timur’dan geldi. Şehir 1508’de Safevilerin eline geçti. Şah İsmail’in emriyle pek çok türbe tahrip edildi. Kanuni Süleyman 1534’te Bağdad’a girdi. Yıkılan türbeleri yeniden yaptırdı. Osmanlı merkezi otoritesi zayıflayınca İran şahı Abbas 1623’te Bağdad’ı işgal etti. Türbelerini tahriple cami ve medreseleri ahır yaptırdı. 1638’de yeniden Osmanlı’ya geçti. IV Murat yıkılanları yeniden yaptırdı.
1980-1988 Irak- İran savaşı, 1991’de Amerikan bombardımanı ve 2003 Amerikan işgaliyle Bağdat perişan oldu ve hala kendine gelemedi. Müzmin dertlerinden biri Sasanilerden beri sürüp gelen İran-Arap, Şia-Sünni rekabetidir. Fuzuli şöyle der: “Ey ehl-i Irak, ehl-i firak ehl-i şikak”.
FUZULİ’NİN VATANI
Böyle diyen Fuzuli zaman zaman, içinde bunaldığı şartları kırarak, sanat tahtının hükümdar tahtı ile boy ölçüştüğü bir diyara (İstanbul’a) göç etmek arzusuna kapılır:
“Fuzuli ister isen izdiyad-ı rütbe-i fazl / Diyar-ı Rum’u gözet terk-i hak-i Bağdad et”
Böyle dese de, sevmesini bilen bir aşık inceliği ile, bağlı olduğu ve sevdiği Bağdat şehri, herhalde ona kaşlarını çatar olmalı ki, adeta tövbe ve istiğfar edercesine seslenir:
“Edemem terk Fuzuli ser-i kuyun yarin / Vatanımdır vatanımdır vatanımdır vatanım”
Yazı serimiz bitti.