Ümm-i Abide’deki açılış töreninden sonra Necef’e gittik. İnanışa göre Necef Hz. Ali’nin gizlice buraya gömülmesinden dolayı ayrı bir önem kazanarak, olaydan yaklaşık bir buçuk asır sonra bir yerleşim merkezine dönüşmeye başladı.
Osmanlılar’ın Irak’a hakim olmasının ardından (1534-35) yılında Necef’e gelen Kanuni Sultan Süleyman şehrin imarı için gereken emirleri verdi. Daha sonra II. Abdülhamid de bölgede imar faaliyetlerinde bulundu ve özellikle şehre su getiren iki kanal açtırdı. Ancak bu kanallar da kısa sürede kumla dolduğundan 1912’de şehre demir borularla su getirildi. Necef 7 Mart 1917 tarihinde İngilizler tarafından işgal edildi, 1920’de kurulan devletle Irak sınırları içine alındı.
Şİİ KÜLTÜRÜNDEKİ YERİ
Şii kültüründe, Hz. Ali’nin türbesinin bulunduğu mekanın kutsallığından dolayı burada kılınan namazın başka yerlere nisbetle 200.000 kat daha faziletli ve bir gece kalmanın 700 yıllık ibadete denk olduğu, buraya defnedilen cenazeden kabir azabının kalkacağı ve Münker ile Nekir’in sorularından muaf tutulacağı gibi çok sayıda rivayet mevcuttur. Bu tür rivayetler, Necef’in sürekli göç alan bir şehir olmasına yol açmıştır.
Hz Ali Efendimiz, Kufe’de, Harici Abdurrahman b. Mülcem tarafından zehirli bir hançerle sabah namazında yaralandı, aldığı yaranın tesiriyle iki gün sonra 19 veya 21 Ramazan 40’ta (26 Ocak 661) vefat etti ve Necef’e defnedildi. Hz. Ali’nin mezarın üzerine ilk defa Abbasi hanedanından Davud b. Ali bir sanduka koydurdu. 1516’dan 1914 yılına kadar Osmanlı idaresinde kalan Necef ve Kerbela’nın Şiiler’in merkezi haline gelmesi sebebiyle külliyede yapılan değişikliklerin çoğunun Safeviler tarafından gerçekleştirildiği görülür.
Yapı ve süslemeler 1796’da Kaçar Hükümdarı Ağa Muhammed Şah, 1864’te Sultan Abdülaziz, 1887 ve 1898 yıllarında II. Abdülhamid, 1967’de Irak hükümetince tamir ettirilmiştir. Meşhed-i Ali, Şiilerin ikinci hac merkezi oluşu yanında Ehl-i sünnet için de önemli bir ziyaret yeridir.
ABARTILI SÜSLEME
Burası çok muhteşem görüntüye sahip, göz alıcı ve oldukça büyük bir külliye görünümü taşır. İran mimarisi hakim durumdadır. Zengin süslemeler, cam işleriyle ışıltılı hale getirilmiş kubbeler, çiniler, duvarlardaki kuşak yazılarla insanın başını döndüren, hatta gözü yoran bir tezyinat cümbüşü ile dopdoludur. Daha sonra gördüğümüz bütün Şii türbe ve yapılarında da aynı abartılı süsleme dikkati çekmektedir.
Hz. Ali türbesine Meşhed-i Ali de denir. Burası sabaha kadar ziyaretçilere açıkmış. Tabii ki asıl ziyaret sebebi dini duygulardır. Bu mekanların içi klimalarla sürekli serin tutulmaktadır. Dışarıda sıcaklığın 45 dereceyi bulması dolayısıyla, aynı zamanda serin bir vakit geçirme yeri olarak da hizmet vermektedir. İnsanlar çoluk çocuğuyla, yiyeceğiyle gelip geniş avluda sere serpe oturmaktadır. Muhtemelen İranlı bir grubun göğüslerini, yumruklayarak vecd içinde zikrettiklerini de gördük.
NOT: Bir önceki yazıyla ilgili Mimar Selim Öztürk’ün açıklaması: 1- S. A. Er-Rifai Türbesinin restorasyonu sırasında raspa yaparken Abdülhamit dönemine ait tezyinata rastlamadık fakat süslemeleri o dönemi esas alarak tasarladık. 2-Yapının restorasyonuna resmi olarak Kerim Vakfı da katkı verdi.