Dr. Necdet Okumuş (d. 1954) Tasavvuf yüksek lisansından sonra Deontoloji ve Tıp Tarihi doktorası yaptı. El yazması Osmanlıca metinleri ve belgeleri okumakta uzmanlığı var. Kendisi çalışkan bir araştırmacı olup çeşitli yayınlara sahiptir. Kitaplarında bilimsel araştırma tekniklerine titizlikle riayet eder, sağlam bilgi vermeye özen gösterir. Son olarak doğup büyüdüğü köye vefa borcunu ödemek üzere “Tarihi ve Kültürü İle Menemen / Çukurköy” adlı bir kitabı çıktı (Menemen Belediyesi yayını, 2024).
Çukurköy Menemen’in kuzeyinde, ilçeye 17 km mesafede, Dumanlı Dağı güneyine bakan bin dönümlük verimli bir ovanın kenarında yer alır. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan tarihi bir köydür. Necdet Okumuş bu kitabında köyünün tarihini ve kültürünü, bütün yönleriyle, yazılı ve sözlü belgelere dayanarak ortaya koymaktadır. Bir köy hakkında yapılan bu çalışma, bilimselliği ve kapsayıcılığı bakımından belki de alanında tek örnektir.
KÖYÜN KÜLTÜRÜ
Eserde köyün tarihi incelenirken Mufassal Tahrir Defterleri, Nüfus defterleri, Temellük defterlerindeki verilere bakılmıştır. Köydeki dini ve sosyal yapılar, köy mezarlığındaki tarihi mezar taşlarının tamamı resimlenip okunmuştur. Çukurköy Folkloru başlığı altında düğün, evlenme, Delikanlı Dernekleri ve bayram gelenekleri anlatılır.
Maddi kültür olarak harman kaldırma, süt ürünleri, pekmez yapımı, yöresel yemekler, köydeki sağlık hizmetleri, çeşitli halk inançları üzerinde durulur. Necdet Okumuş Halk Edebiyatı bölümünde, köyündeki deyimlere, dualara, bilmecelere yer verir. Bu noktada bir dilci ve edebiyatçı kadar bilgi sahibi olduğu görülür. Çukurköy’den bir mani:
“At gelir şakır şakır / Süt gelir bakır bakır / Benim bir sevdiğim var / Çitlembik gözlü çakır.”
KÖY VE ÇEVRESİNDE DERVİŞLER
Ömer Lütfi Barkan’ın “Kolonizatör Türk Dervişleri” adlı makalesi meşhurdur. Burada yazar vakıf belgelerinden hareketle, Anadolu’da tasavvuf gruplarından ve onların hizmetlerinden bahseder. Necdet Okumuş’un köyü ve çevresinde de bunun örnekleri görülür. Şöyle ki:
14. yüzyılda Saruhan Bey’in torunu İshak Çelebi ve onun oğlu Hızır Şah tarafından bu dervişlere zaviye (küçük tekke) kurmaları amacıyla araziler verilmesi, köye yerleşenlerin Türk dervişleriyle bölgeye gelen Oğuz Türkleri olduğunu gösterir. Yerleştiği toprağı işleyen, değirmen kurup buğday öğüten bu dervişler, ekonomik hayata katkı sunmakla kalmamış, zaviyenin içinde yer aldığı bölgenin güvenliğini sağlamış, gerekirse beyliğin asker ihtiyacını karşılamıştır (s.22).
Bu zaviyeler beyliklerin ve daha sonra Osmanlı’nın kurulmasında hizmet etmiş, hürmete layık bazı Ahilere, Babalara, şeyhlere ve alperenlere, gazi-dervişlere vakıf olarak verilirdi. Zaviyenin başındaki kimse, kendisine vakıf olarak verilen yeri ekip biçerek buranın gelirini zaviyesine harcardı. Ayende ve revendeye (gelip geçenlere) hizmet en büyük amaçtı. (s. 46)
Okumuş Çukurköy’de bir değirmene sahip olan Ahmed Dede Zaviyesi’ni şöyle anlatır: Ahmed Dede gelip o civarda bir köy kurar. Buraya “Dedeköy” denir. Dumanlı Dağı’nın kuzey yamaçlarında, pınarları bol olan Dedeköy ve Dedeoğlu türbesi 20. yüzyılın başlarında terk edildi. Bu türbe Halveti, Alevi ve Bektaşliler’ce ziyaret edilirdi. (s. 43)