Cılız koyunun süt vermesi

Ahmet Özel’in Kutlu Hayatın İzinde / Yenin Siyer kitabından alıntılara devam ediyorum.
Birçok sahabiden nakledilen bir rivayete göre, Hicret yolculuğu sırasında Peygamber Efendimiz, Hz. Ebu Bekir ve kılavuzlarından oluşan kafile Mekke’den 120 kilometre uzaklıkta bulunan Kudeyd köyünde yiyecek bir şeyler almak üzere Huzaa kabilesinden Ümmü Ma’bed Atike bint Halid’in çadırına uğradı.

Cömert ve dirayetli bir hanım olan Ümmü Ma’bed çadırının önünde oturur, yolculara yiyecek içecek ikram eder veya satardı. Kafile orada mola verdiğinde kendisinden hurma satın almak istemişler, ancak Ümmü Mabed kuraklık ve kıtlık yüzünden et ve hurması bulunmadığını söylemişti. O sırada Allah Resulü, çadırın kenarında gördüğü cılız bir koyunu sağmak için kendisinden izin isteyince Mabed koyunun sürüden geri kalmış güçsüz bir hayvan olduğunu ve sütü bulunmadığını, ancak dilerse sağabileceğini söylemiş, Hz. Peygamberber besmele çekip dua ederek sağmaya başlayınca orada bulunanların hepsinin doyacağı kadar süt sağmıştı, kabı da tekrar doldurup bırakmıştı.

ÜMMÜ MABED’İN AKLI

Onlar ayrıldıktan bir süre sonra gelen kocası Ebu Mabed sütü görünce şaşkınlık içinde bunu nereden temin ettiğini sormuş, o da durumu kendisine anlatmıştı. Bunun üzerine Ebu Mabed, eşinden onun hakkındaki gözlemlerini dinlemek istemiş, Ümmü Mabed de Resulullah’ın özelliklerini veciz bir şekilde dile getirince kocası, “And olsun, o Mekke’de bize anlatılan Kureyşliydi” demiş ve bir imkan bulması halinde mutlaka onun yanına gideceğini söylemiştir.

Hz. Peygamberi takip eden Kureyşlilerin, Ümmü Mabed’e bir adam gönderip özelliklerini saydıkları kişinin yanına uğrayıp uğramadığını sordukları, Mabed’in ise yanına birinin geldiğini ve koyununu sağdığını söyleyerek başından savdığı veya Kureyşlilerin Resulullah’a zarar vermelerinden endişe edip onları başka yere yönlendirdiği kaydedilir.

Ümmü Mabed ile kocasının ve oğlunun bu olay üzerine veya daha sonra Müslümanlığı kabul ettikleri ve zaman zaman koyunlarım satmak üzere Medine’ye gittikleri anlatılır.

AZILI DÜŞMANIN HİDAYETİ

Cahiliye devrinde Kabe’nin bakımı ve anahtarını koruma görevini elinde tutan Şeybe ve ailesi, Hz. Peygamber ve Müslümanlara düşmanlıkta başı çekenlerdendi. Uhud Gazvesinde bu ailenin ileri gelenleri öldürüldü.

Mekke’nin fethinden sonra da Hz. Peygamber Kabe ile ilgili eski görevi henüz Müslüman olmayan Şeybe’ye verdi. Hz. Peygamber Huneyn savaşına giderken diğer bazı müşrikler gibi Şeybe de orduya katıldı. Onun amacı Uhud Gazvesinde öldürülen yakınlarının intikamını almaktı. Şeybe, bütün Araplar ve Arap olmayanlar kendisine tabi olsa bile Muhammed’e (sav) asla uymayacağını söylerdi. Savaş sırasında onu izlemeye koyuldu. Düşmanla ilk karşılaşma sırasında insanlar dağılıp Hz. Peygamber katırından yere atlayınca, kılıcını sıyırıp yanına yaklaştı.

Sağında ve solunda onu koruyacak kimseler vardı. Bunun üzerine arka tarafına geçti. Tam kılıcını çekip vuracağı sırada aralarına şimşek gibi bir ateş kıvılcımının girdiğini gördü. Korkuya kapılarak elleriyle gözlerini kapayıp geri çekildi. Onun ilahi bir koruma altında olduğunu hissetti. Bu sırada kendisini fark edip niyetini anlayan Hz. Peygamber onu yanma çağırarak elini göğsünün üzerine koydu ve hidayete ermesi için üç defa Allah’a dua etti. Şeybe’nin içi Peygamber Efendimiz daha elini göğsünden çekmeden ona karşı sevgiyle doldu.

Kendisine yeryüzünde ondan daha çok sevimli görünen biri olmadığını hissetti. Ardından Hz. Peygamber’i canı pahasına korumak için harekete geçti. Savaş sona erince kendisini gören Hz. Peygamber, “Senin hakkında, düşündüğümden daha hayırlısını dileyen Allah’a hamdolsun!” diye niyazda bulundu. Kendisinin neler kurduğunu anlattı. Bunun üzerine Şeybe kelime-i şehadet getirip Müslüman oldu. Bağışlanması için dua etmesini istediği Peygamberimiz de “Allah seni bağışlasın!” diye dua etti.

Yorumlar kapatılmış.