Hicret’in 7. yılında Hz. Peygamberin çevredeki hükümdarlara gönderdiği İslam’a davet mektuplarından biri de Bizans’ın Mısır valisi Mukavkıs’a gönderidi. Mukavkıs Müslüman olmamakla birlikte gelen elçiyi iyi karşılayarak kendisine hediye verdi. Ayrıca Hz. Peygambere hitaben kısa bir mektup yazarak en güzel cariyelerinden Mariye ve Şirin adlı kardeşlerle diğer bazı hediyeleri ona gönderdi.
Resulülllah da Şirin’i şair Hassan b. Sabit’e hediye etti, Mariye’yi de kendisi alıp onu Medine’nin yüksek kesiminde ayrı bir eve yerleştirdi. Mariye bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Çocuğun ebeliğini yapan kadının kocası doğum müjdesini getirince çok sevinen Resulullah ona bir köle hediye etti.
İbrahim’i doğuran Mariye de böylece de hürriyete kavuştu. Doğumun yedinci gününde Hz. Peygamber onun için bir akika kurbanı kestirip adını koydu, bebeğin bir miktar saçını keserek ağırlığı kadar gümüşü sadaka olarak fakirlere dağıttı. Hz. Peygamber bebek İbrahim’i çok severdi. Onun bu ilgisi ve çocuğun bir cariyeden olması sebebiyle başta Hz. Ayşe olmak üzere diğer hanımlarının kıskançlık duyduğu nakledilir.
GÖZ YAŞARIR KALP ÜZÜLÜR
İbrahim’in 17 veya 18 aylıkken hastalandığını haber alan Hz. Peygamber Abdurrahman b. Avf’la birlikte onun yanına gitti.
Çocuk can çekişmekteydi, Hz. Peygamber onu kucağına alıp sevdi ve bir süre sonra da vefat etti. Bu sırada Allah Resulü’nün gözyaşı döktüğü görüldü. Bunu üzerine Abdurrahman b. Avf ın “Ey Allah’ın Resulü ağlıyor musunuz? Siz bu gibi durumlarda ağlamayı yasaklamış değil miydiniz?” diye sordu. O da bağırıp ağıt yakarak, yüze vurup elbisesini parçalayarak ağlamayı yasakladığını, bu şekilde gözyaşı dökmenin merhametten kaynaklandığını, merhametli olmayana (Allah tarafından) merhamet edilmeyeceğini belirtti. Ve ilave etti: “Göz yaşarır, kalp üzülür, fakat Rabbimizin hoşlanmayacağı bir şey söylemeyiz.” Bu vesileyle şunları da hatırlayalım: Hz. Peygamber’in kahkaha ile gülmediği gibi yüksek sesle ağlamadığı, Kuran okumak veya dinlemekten, Allah’a karşı olan saygı veya korkudan veya bir ölümden dolayı sadece gözyaşı döktüğü kaydedilir. Bir defasında Abdullah b. Mes’ud’dan Kuran okumasını istemiş o da Nisa Suresinin başından başlayıp “Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit kıldığımız zaman, nasıl olacak!’ (Nisa 4/41) ayetine geldiğinde gözlerinden yaşların aktığı ve “Artık yeter!” diye durmasını istediği nakledilir.
HER İŞİ İTİNALI YAPMAK
İbrahim’in cenaze namazını Hz. Peygamber kıldırdı, Cennetülbaki’deki kabrin yanına oturdu, bebeğin naşı kabre indirildi.
Hz. Peygamber o sırada kabirde bir delik görüp orayı doldurttu. Bunun ne zararı olacağı sorulunca da “O ölüye bir zarar veya fayda vermez, fakat dirinin gönlünü rahatlatır!” buyurdu. Eliyle kabri düzeltirken şu hikmetli sözü söyledi: “Biriniz bir iş yaptığında onu olabilecek en iyi şekilde yapsın.
Kul bir işi yaptığında, Allah onu en güzel şekilde yapmasından hoşnut kalır!” Bir testi su isteyerek kabrin üzerine serpti.
Peygamber Efendimiz bu sözüyle, önemli önemsiz, büyük küçük, yapılacak her şeyin özenle ve dikkat gösterilerek yerine getirilmesi konusunda değerli bir ölçü koymuştur.
İbrahim vefat ettiği gün güneş tutulmuş, bazılarının bu olayı onun ölümüyle ilişkilendirdiğini gören Hz. Peygamber, güneş ve ay tutulmasının kimsenin ölümüyle alakalı olmadığını belirtmiştir. (Ahmet Özel, Yeni Siyer kitabından)