HZ. PEYGAMBER’İN ÖZEL ÖĞRETİSİ-3

Denis Gril’in Allah’ı Kulu kitabından:
Hz. Peygamberin bazı sahabilerine özel bir öğreti aktardığı bir gerçektir. Az sayıda kişiye yönelik batıni bir öğretinin varlığına delil olarak Ebu Hüreyre’nin şu sözü zikredilir:
“Allah resulünden -salat ve selam onun üzerine olsun- iki kap ilim aldım. Birini ifşa ettim, diğerini ifşa etseydim boğazım kesilirdi.” (…) Ayrıca sünnette, hareketin sözden daha önemli olduğu aktarım biçimleri bulunur ve bunlar mürşidlerin müridlerine ilim ve manevi güçleri aktarma biçimini hatırlatır. En çok hadis rivayet eden sahabi Ebu Hüreyre, bir keresinde Peygambere sözlerinden birçoğunu unuttuğundan şikayet eder. Bunun üzerine Peygamber, ondan dış giysisini (rida) yaymasını ister. Eliyle içine uzanma hareketi yapar, sonra Ebu Hüreyre’den onu katlamasını veya tekrar giyinmesini ister. Ebu Hüreyre, “Bundan sonra bir daha hiçbir şeyi unutmadım” der. Hz. Peygamber zaman zaman sözle hareketi birleştirir. Bir gün Cebrail’in kendisini sıkmasına benzer bir hareket yaparak genç kuzeni Abdullah b. Abbas’ı sıkar ve şu duayı eder: “Ey Rabbim, ona kitabı öğret.” Bundan sonra İbn Abbas, Ku’an’ın en muteber müfessiri olur.

BENİ TAKİP ET
Bu türden aktarımda yemek de önemli bir rol oynar. Ebu Hureyre, bu hususa dair bir mürşidle mürid arasında yaşanabilecek bir kıssa rivayet eder: “Allah’a yemin olsun -Allah’tan başka ilah yoktur- o kadar açtım ki ciğerimi yere bastırıyor ve karnımın üzerine bir taş koyuyordum. Bir gün açlıktan bitap düşerek mescidin kapısında durdum.
Ebu Bekir dışarı çıktı. Açlığımı giderecek bir şey ikram etmesi için ona Allah’ın kitabından bir ayet sordum ama yanımdan geçip gitti ve hiçbir şey yapmadı.
Ömer dışarı çıktı. Ona da aynı şekilde ve aynı maksatla soru sordum fakat yanımdan geçip gitti ve beni davet etmedi. Sonra Ebul-Kasım (Peygamber) -salat ve selam onun üzerine olsun- dışarı çıktı.
Beni gördüğünde gülümsedi ve nefsimi rahatsız eden ve yüzüme yansıyan şeyi anladı.
Bana şöyle dedi:
– Ebu Ebu Hüreyre!
– Buyur, ya Resulullah.
– Beni takip et!
– Ben de onu takip ettim.
Evine girdi, içeri girmem için izin istedi ve beni davet etti.
Orada bir kase süt vardı.
– Bu süt nereden geldi? diye sordu.
– Falanca kişi onu sana verdi, diye cevapladılar.
– Ebu Hüreyre! diye seslendi.
– Buyur, ya Resulullah.
– Gidip Suffe ehlini bul ve getir.
Suffe ehli İslam’ın misafirleriydi.
Ne malları ne de aileleri vardı. Peygambere bir sadaka gönderildiği zaman onu onlara verir ve ondan hiçbir şey almazdı. Eğer bir hediye gelirse onlara gönderirdi. Bu beni endişelendirdi ve kendi kendime dedim ki:
– Bu süt Suffe ehline nasıl yetsin? Herkesten çok benim bu sütten bir yudum alıp gücümü yeniden kazanmaya hakkım var.
Peygamber bana böyle bir emir verdiğinde, onlara yiyecek getiren bendim. Böylece sütten ümidimi kestim, çünkü Allah’a ve Resulüne itaat etmem gerekiyordu. Onları çağırmaya gittim, onlar da geldiler ve içeri girmek için izin istediler. Peygamber onları davet etti ve odada oturdular.
– Ebu Hüreyre! diye seslendi Peygamber.
– Buyur, ya Resulullah.
– Tası al ve içmeleri için onlara ver.
Onu aldım. Onlardan birine uzatır uzatmaz kana kana içti ve bana geri verdi. Peygamberin -salat ve selam onun üzerine olsun- yanına varıncaya kadar bu şekilde devam ettim.
Herkes susuzluğunu gidermişti.
Peygamber kaseyi aldı, elinde tuttu, bana baktı ve gülümseyerek şöyle dedi:
– Ebu Hüreyre!
– Buyur, Resulullah.
– Senden ve benden başka kimse kalmadı.
– Bu doğru, diye cevap verdim.
– Otur ve iç!
Ben de öyle yaptım. İç! diye tekrarladı ve sonunda ona şöyle diyene kadar tekrarlamaya devam etti:
– Seni Hak ile gönderene yemin olsun ki artık daha fazla yutamıyorum!
– Onu bana ver! (s.237-240)
(DEVAM EDECEK)

Yorumlar kapatılmış.