Bağdat seyahatimiz hakkındaki yazı dizisi yayımlanırken İsrailİran savaşı baş gösterdi. Daha sonra ABD işe karıştı. Yirmi birinci yüz yılda insanlık dışı vahşet sahneleriyle karşılaştık. Bu sırada ciddi bir ikilem yaşadığımı ifade etmeliyim.
Bağdat’tan, Irak’tan, oralardaki tarihi mekanlardan ve zatlardan söz ederken, verilen tarihi bilgiler sırasında sık sık Şii İran adı geçti. Sünni dünya ile Şii İran arasında kalan bu mübarek toprakların ve din büyüklerine ait yapıların Şiiler tarafından sık sık tahrip edildiğine dair bilgiler verdim. Bunlar gerçekten üzücü hadislerdi. Neden böyle olmuştu?
Sünni-Şii ayrılığı ve düşmanlığının tarihi kökenleri, zaman içindeki seyri, siyasi ve sosyolojik sebepleri nelerdi gibi soruların cevapları çok boyutludur ve bu köşeye sığmayacak kadar derin ve geniştir.
ŞİA EGEMENLİĞİ İDEALİ
Kısaca şöyle denebilir. Tarihi Arap- Fars rekabeti İslam’dan sonra tavsadı ise de, İran’ın ana unsuru olan Persler/Farslar Şiiliği benimseyerek, Müslüman olmalarına rağmen sanki İslam döneminde de eski rekabet duygularını beslemiş ve devam ettirmişlerdir. Emeviler sırf siyasi güçlerini devam ettirmek için Hz. Ali evlatlarına zulmetmiş, Kerbela’da Hz. Hüseyin ve yakınlarını insafsızca şehit ederek büyük bir mağduriyet ortamının doğmasına yol açmıştır.
İşte Şiilik bu zulüm ve mağdurluk psikolojisini istismar eden bir hareket şeklinde ortaya çıktı. İran bu durumdan istifade ile benimsediği Şiiliği çok ileri boyutlara taşıdı. Kendine göre bir İslam tarihi, farklı bir Hadis külliyatı ve yeni bir İslam anlayışı ortaya koydu. Bu aynı zamanda Fars emellerine hizmet eden bir anlayıştı. İran devriminden sonra bir Şii Hilal oluşturarak, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’de kendine bağlı güçler oluşturdu.
ABD’NİN İRAN’DA NE İŞİ VAR
Bunlar bize göre olumsuz tablolar.
Olumlu yöne bakacak olursak İran köklü bir kültür ve zengin bir dile sahiptir.
Bizimle çok yakın kültürel bağları vardır.
Eski şiir ve edebiyatımızda Fars etkisi çok belirgindir. Nihayet İran çok uzun sınırlara sahip kapı komşumuzdur.
O halde son hadiselerde tarafımız nasıl olacaktır. Elbette İran tarafında olmalıyız.
Komşudaki yangının kıvılcımları bize kolayca sıçrayabilir. Samiha Ayverdi “İslâmiyet’in Karşılaştığı Üç Büyük Tehlike:
Şîa, Hristiyanlık, Siyonizm” diyor.
Ama bugün Siyonist ve Hristiyan güçler birleşerek İran’ı hedef almış durumda.
Şiilik hakkındaki rezervimiz saklı kalmak üzere, İran tarafını tutmak zorundayız.
Çünkü İran’dan sonra sıra bize gelecektir.
Ayrıca İran Şii de olsa nihayetinde Müslümandır.
Şah İsmail Osmanlı’yı içten çökertmek için büyük çaba harcadı. Bu yönüyle o en büyük düşmanlarımızdan biridir.
Ama onun Hatai adıyla yazdığı şiirlerden vazgeçemeyiz. Tıpkı Nazım Hikmet’in Marksist ideolojisine karşı olmakla birlikte, onun şiirlerinin çoğunu severek okuduğumuz gibi.
Şu da var, İsrail’in, özellikle ABD’nin İran’da ne işi var? İran’da nükleer tesisler bulunmaktaymış, atom bombası yapacakmış. İyi de, senin de var, başkalarının da var. Bu ayrıcalık ve ayırımcılığın mantığı nedir! Bunun kabadayılık ve külhanbeylik taslamaktan başka izahı var mıdır?