Nur-i Muhammedi -6

Denis Gril’in Allah’ın Kulu kitabından uyarlama:

Hz. Peygamberin vazifesinin başlangıcını tarih ötesi bir kökene dayandırdığına dair hadisler var. Sahabilerinden biri kendisine ne zaman peygamber olduğunu sorduğunda, “Adem henüz ruhla beden arasındayken” diye cevap verir. Başka bir hadiste ise şöyle buyurur: “Adem henüz çamurunun içinde yatarken ben Allah’ın kulu ve şüphesiz nebilerin mührü idim. Size şunu bildireyim ki ben babam İbrahim’in duası, İsa’nın kavmine duyurduğu müjdesi ve annemin kendisinden çıkan ve Şam burçlarını aydınlatan bir ışık gördüğü rüyasıyım. Çünkü peygamberlerin annelerinin böyle rüyaları vardır.” (s. 321)

Denis Gril- Mustafa Tahralı

İlgili rüya şöyledir: ” Allah resulünün (as) annesi Amine, Resulullaha hamileyken kendisine birinin geldiğini ve ona şöyle dediğini anlattığı söylenir: ‘Sen bu topluluğun efendisine hamilesin. O yeryüzüne düştüğü zaman şu sözleri söyle: Ben onu hasetçilerin şerrinden tek olan Allah aracılığıyla korurum ve ona Muhammed adını ver.’ Ona hamileyken kendisinden bir nurun çıktığını ve Şam’daki Busra burçlarını aydınlattığını gördü. Resulullahın babası Abdullah kısa bir süre sonra öldü, Resulullahın annesi ise ona hamileydi.” (İbn Hişam, İbn İshak) (s. 321-322)

YARADILIŞIN KÖKENİ

Ayrıca Hz. Peygamberin annesinin gördüğü nur, muhtemelen oldukça erken bir dönemde Peygamberin ezeldeki asli nuruna [Muhammedi nur] sadece nübüvvetin değil aynı zamanda ulvi ve süfli bütün yaratılışın kökenindeki nura benzetilmiştir; Peygamberin kendisine ilk yaratılan şeyi soran Cabir b. Abdullah’a verdiği cevaba dair şu hadis de aynı minvaldedir: “Ey Cabir, Alah her şeyden önce senin Peygamberinin nurunu kendi nurundan yarattı ve bu nur Allah’ın dilediği yerde O’nun yüce kudretiyle deveran etmeye başladı. O zaman ne Kürsü vardı ne de Kalem, re cennet vardı ne de cehennem, ne gök vardı ne de yer.”

Bu hadis, başlıca Sünni hadis derlemelerinde yer almamasına rağmen yine de maneviyat çevrelerinde giderek yükselen bir yankı bulmuştur. Mutasavvıf Sehl et-Tüsteri, varlıklar yaratılmadan önce bir ışık sütunu gibi Allah’ın önünde hayranlıkla duran bu kadim nurlu hakikati tarif için “Muhammedi nur”dan bahseden ilk zatlardan biri olmuştur. (s. 322-323)

O NURLU İDİ

Hz. Peygamber, dualarından birinde Allah’tan yalnızca duyu organlarını değil aynı zamanda bedeninin tüm uzuvlarının hem manevi olarak hem de ölümden sonra bütünüyle aydınlatılmasını (nurlandırmasını) ister. Böylece öbür dünyaya uzanan bir nur haznesi veya mabedi olarak bedenin rolünü vurgular:

“Ey Allah’ım, bana kalbimde bir nur ve kabrimde bir nur, önümde bir nur ve arkamda bir nur, sağımda bir nur ve solumda bir nur, üstümde bir nur ve altımda bir nur, işitmemde bir nur ve görüşümde bir nur, saçlarımda bir nur, tenimde bir nur, etimde bir nur, kanımda bir nur ve kemiklerimde bir nur ver. “

Bu dünyada kendilerini arındıranların bedenleri, öbür dünyada bunun izini taşıyacaktır. Atlar gibi alınlarında beyaz bir nişane ve ayaklarında sekiler olacak ve Peygamber onları bu işaretle tanıyacak ve susuzluklarını gidermek için onları Kevser Havuzuna davet edecektir. Bedene gösterilen özen ve yerine getirilmesi sağlanan ibadetler, ruhun arınmasının ve batıni yolculuğunun (süluk) görünür ifadesinden başka irer şey değildir. (s. 311)

(devam edecek)

Yorumlar kapatılmış.