Bir Damla Tuna

Tuna Türk’ün gönlündeki nehirdir. Tuna Osmanlı Türklüğünün bağrından akar, bu tarihi neresinden dinlerseniz onun çağıltısını duyarsınız. Küffar ilinden akıp gelmiş ve “Yüzünü kıbleye tutmuş bir müselmandır tuna.” Rahmetli Haluk Dursun’un (1957-2019) “Tuna Güzellemesi” adlı kitabı, kaliteli resimleri ve sağlam metinleriyle bizi Tuna boylarında dolaştırmıştı (Kubbealtı, 2004).

Bu defa yeni bir kitap karşımızda: “Bir Damla Tuna“, yazarı: İbrahim Başer (Post yayını, Aralık, 2020). Kitapta, Tuna’nın çıktığı Almanya’dan, döküldüğü Karadeniz’e kadar yol boyundaki şehirleri bir belgesel tadında anlatılır. Başer’in duygu yüklü özel dizilmiş mensur şiirleri ve resimler esere ayrı bir estetik zevk katmış. Hasret yüklü ifadeler ve sanki gezip görmüşçesine canlı tasvirler okuyucuyu alıp götürmektedir.

İbrahim Başer söze şöyle başlamış: “Bu çalışma, Tuna öznesi üzerinden 4 asır adımlanan coğrafyayı tarihi hadiseler, savaşlar, adsız kahramanlar, yakıcı aşklar ve isimsiz sevdalar, erler, erenler, izler, iz bırakanlar üzerinden yapılan bir yürüyüşün hikayesidir.”

Tuna… Tazelenme sırrını içinde saklayan o güzeller güzeli; nazlı salınışıyla, Avrupa’nın batıdan doğuya akan tek nehridir. Kaynağından denize döküldüğü noktaya kadar Almanya, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Hırvatistan, Eski Yugoslavya (bugünkü Sırbistan), Bulgaristan, Romanya, Moldova ve Ukrayna olmak üzere toplam on ülkeden geçer. Almanya’nın güneyindeki Donaueschingen’den Karadeniz kıyılarına kadar 2840 km yol kat eder.

BİZİM TUNA
Tuna üzerindeki Osmanlı hakimiyeti 4 asır sürer. Ve Tuna, Türklerin zihninde isim olarak, folklor olarak, sanat olarak ve her dem taze bir anı olarak yaşar.

Çocuklarına ‘Tuna’ adını isim olarak veren, ‘Tuna boylu’, ‘Tuna soylu’ benzetmelerini günlük dilinde yaygın olarak kullanan, işyerlerine, hatta soyadlarında bile ‘Öztuna’, ‘Tunalı’ kelimeleri geçmekte olan bir topluma, “Tuna’yla ilginiz kalmadı” demek, haksızlık olsa gerek.

Bir Balkan türküsü hepimizin içini titretir: “Estergon Kalesi subaşı durak / Kemirir içimi bir sinsi firak / Gönül yar peşinde yar ondan ırak / Akma Tuna akma ben bir dertliyim / Yar peşinde koşar kara bahtlıyım.”

Balkan fetihlerinde önemli yeri olan Sarı Saltuk efsanevi bir gazi-derviştir. Yazar onu şöyle anlatır:

TARİHE AKAN NEHİR
“Müslümanların olduğu kadar, Hıristiyan kültürlere mensup bazı toplulukların da farklı adlarla ama benzer saygı ve inançla kabullenip ziyaret ettikleri bir manevi önderdir Sarı Saltuk. Bu örnek Tuna suyuyla hayat bulan halkların, tüm ideolojik dayatmalara rağmen, kültürlerinin de ortak köklerden beslendiğinin adeta canlı bir kanıtıdır. Buralardan geçerken Tuna, Sarı akar bir bakıma!”

Şiir tadında bir ifade: “Tarihe akan, tarihle akan ve tarihten akan … Yüzyıllar boyunca savaş meydanlarında karşılaşan Hilal’in ve Haç’ın kılıçlarından damlayan… Bu; kaybedenin üzüntüsü, kazananın sevinciyle gözpınarlarından süzülenin…

Bu; savaşta göğüs göğüse çarpışıp, barışta sırt sırta verme olgunluğunu gösteren Mehmet’in, Malkoviç’in, Ayşe’nin, Helena’nın tarlaya, bahçeye düşen terinin.. Bu, Tuna’nın gerçek hikayesidir.”

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.