Prof. Dr. Mustafa Kara, 1951 Rize Güneyce doğumlu, emekli tasavvuf akademisyeni. Yazdığı kitaplar üst üste konulsa boyunu geçer. Sağlam karakterli, iyi bir mü’min, gönül ehli, zengin kültür birikimine sahip. Şiir, musiki ve edebiyatla haşır neşir. İyi bir yazar, iyi bir arşivci. Çocukluğundan beri fotoğraf çekmeye meraklı. Teknolojiyle arası iyi sayılmaz. O yüzden dijital fotoğraf makinesine geçip geçmediğini bilmiyorum.
M. Kara herkese, her varlığa karşı muhabbetle dolu bir insan. Bu coşkulu sevgisi ailesinden başlar. “Annem Babam ve Oğlum” kitabında (Emin yayınları, Bursa) bu sevgi selinin çağlayışını görürüz. Kitap bu üç yakını için muhtelif zamanlarda kaleme aldığı yazılardan oluşuyor. Candan, samimi, hayata ve insana dokunan satırlar.
ANADOLU İRFANI
Anlatılan anne ve babanın şahsında Anadolu insanının sağlam karakteri, çalışkanlığı, vefası, cömertliği, yardım severliği ve derin irfanının canlı örnekleri görülür. Bunlar hamaset duygusu veya kendimizi övme endişesinden uzak doğal bir üslupla anlatılır. Bunlar, yazılanlardan benim çıkardığım sonuçlar. Anadolu irfanının derin temsilcisi olan bu anne baba hakkında yazılanlara bakarak, doğrusu benim memleket sevgim bir kat daha arttı.
M. Kara annesinin cömertliğini anlatır:
“Günün ilk sadakasını inekleri sağdığını takip eden kediler alırdı. Onların kabına süt dökerken her gün duyulan sesi şu idi:
“olsun külfetimin sadakasına…”
“Bir Anneler Günü hatırası” adlı kısa yazısından bir bölüm aktaracağım. O sırada anne 89, oğul Mustafa Kara 64 yaşındadır.
Yazar, aniden karar verip Bursa’dan Ankara’ya annesini ziyarete gidişini anlatır:
ZİYARET
“Ankara garında indim taksi ile Balgat’a, Ziya Bey caddesinde kız kardeşim Asiye’nin evine geçtim. Annem salonda oturuyordu. Zile bastım. İçeri girdim, annemle göz göze geldik. Anne-evlat kavuşması her zaman güzeldir, duygusaldır. Anne yaşlandıkça, elden ayaktan düşünce bu buluşmalar daha derinleşmekte ve güzelleşmekte.
Fakat annemin bu kadar duygusallaştığını hiç görmemiştim. Birbirimize sarıldık ağlamaya başladı. Hem ağlıyor hem öpüyor. Öptükçe benim mutluluğum ziyadeleşiyordu. İçimden ‘ne iyi etmişim de gelmişim’ diyorum. Meğer beni bekliyormuş.
Hem öpüyor hem ağlıyor hem anlatıyor: ‘Yeni doğmuştun Anbet’te.
Tarlaya giderdim, senin sesin kulağıma girer, iner uzaktan babaanneye seslenir sorarım ağlıyor mu diye. Yok der, tekrar işime devam ederdim. İlk evladım idin.
Evin bir tanesi idin. Büyük sevdalukla büyüttüm seni. Altına koyacağım bezleri koynumda ısıtır öyle değiştirirdim seni.
Anan kurban olsun sana. Bilal’in de öyle yapsın sana.”
İyi bir arşivci olduğunu belirttiğim M. Kara kitabını annesi, babası ve 13 yaşında kaybettiği ileri derecede engelli oğluna ait çeşitli resim ve belgelerle zenginleştirmiştir.
Anne hasreti Mustafa Kara’da hep canlıdır. Bir dörtlüğü ile bitirelim:
“Kuş gibi uçuyordun Anbet ‘in yollarında / Bir çocuk omzunda diğeri kollarında / Çimen asılı kaldı armudun dallarında / Özledim anneciğim, özledim anneciğim.”
Bir yanıt bırakın