Asıl konu insan meselesi

Bir önceki yazımızda orman yangınlarının temel sebebi üzerinde durmuştuk:

Ölçüsüz üretim ve sınırsız tüketim başımıza çok dert açtı, açıyor, açacaktır.
Çünkü bu tavır tamamen bir ölçü ve ahenk ile yaratılan çevremizin dengesini bozmakta, içinde yaşadığımız dünyayı hızlı bir şekilde karmaşaya sürüklemektedir Ölçüsüz tüketimin asıl sebebi küresel sermaye ve vahşi kapitalizm denen sistemdir. Bu sistem hiçbir ahlaki ve manevi değer tanımıyor. Amacı sürekli büyümektir, insani değerler hiç umurunda değil. Yegane amacı daha çok üretmek, daha çok satmaktır.

Önceki yazı Prof. Dr. Kemal Sayar’ın ‘ego sistemden eko sisteme geçebilmek’ sözüyle son bulmuştu. ‘Ego sistem’ bencilliği, daha çok kazanma hırsını merkeze almaktır. ‘Eko sistem’ ise yeryüzünün yaşanılan ve değişik canlıları besleyebilir şekilde kararlı bir denge halinde tutulmasını ön planda tutmaktır.

Tabiat kanunları Allah’ın kanunudur.
Kâinattaki hiçbir varlık bu kanuna karşı koyamaz. Ona uyar. Galaksiler, yıldızlar, gezegenler, güneş, dünya ve dünyada hayatın oluşu bu kanuna bağlıdır. Her varlık bu kanuna uyar, tek istisna insandır.

DENGELİ İNSAN

İdeal olan insanoğlunun aklı, ruhu, nefsi, bedeni ve bütün kabiliyetleri ile bu sınırlar içinde yaşamasıdır. Ama o ihtiraslarının, bencilliğinin, daha çok kazanma hırsının esiri olarak, sınırları çiğneyip tabiatı hor kullanmayı hüner sanmaktadır. Bunun bedelini de hep birlikte ödemekteyiz. Yangınlar, sel baskınları dünyamızı tehdit ediyor.

Peki, çözüm ne? Bu gidişatın düzelmesi konusunda bizim kültürümüzde ipuçları vardır. Nedir o? ‘Önce insan’ demeliyiz.
İnsan sadece bedenden, maddeden ibaret değildir. Maddi ihtirasların, istek ve arzuların sonu yoktur ve sadece madde insanı mutlu etmeye yetmez.

Ruhumuzu da beslemeliyiz. Bunun yolu iman, sevgi ve aşktan geçer. Ahlaki değerlerimizi hatırlamalıyız, o değerler arasında ‘kanaat’ diye harika bir ölçü var. Kanaat, daha fazlasını istememek değil, elindekiyle yetinmektir. Elindekinin değerini bilmek, şükretmek, gerekirse onu paylaşmaktır. Bunun vereceği mutluluk maddi zevklerle kıyaslanamaz.

Dinde ve Tasavvufta tüketimin, nefsani aşırılıklardan uzak olduğu ölçüde uygun ve helal olduğu vurgulanır. İslam’da tüketim, temel ihtiyaçların aşırılığa kaçmadan karşılanmasını esas alır; çalışmak ve üretmek insanın kendisiyle birlikte diğer insanlara fayda sağlaması açısından önemlidir.

ÖRNEK OLABİLİRİZ

Karıncayı bilirsiniz. Büyük bir darı tanesini güçlükle yuvasına taşır. Yuvasının ağzına gelir, bakar ki kapı dar. Darı sığmaz. Kendi girer içer, fakat darı dışarıda kalır.

Dünyanın durumu buna benziyor ve insan da bir karınca gibi. Dünyayı sırtına alırsın, altında bükülür kamburunu çıkarırsın, onca zorlukla mücadele edersin fakat kapıya kadar taşıdıkların dışarıda kalır.

Evet, asıl konu insandır, insanın iç dengesini kurabilmesidir. İnsanlaşmadan sanayileşme bir vahşettir. Makineleşmek kolay makineyi emri altına almak güçtür. Madde merkezli kontrolünü kaybetmiş bir medeniyet, toplumlar ve insanlık için tehlikelidir.

Batı bir ‘iç tabiat medeniyetinden’ mahrumdur. Bu yüzden ölçü ve engel tanımadan bir maddi ilerlemeyi hedef almıştır. Sonunda gelinen nokta önümüzde.
Bizde var olan madde-mana dengesini canlı tutmak ve bunu bütün dünyaya tanıtmak görevimizdir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.