Muharrem ayındayız. Bu ay asırlarca kullandığımız Hicri takvimin ilk ayı, yani yılbaşı.
Yeni bir senenin ümitleri ve sevinçleri yanında Muharrem aynı zamanda acı bir felaketin vuku bulduğu aydır. Hayatta Celal ve Cemal tecellileri iç içedir.
Bugün yani 10 Muharrem acı bir Celal tecellisinin yıldönümüdür.
680 senesinde 72 silahsız insan Irak topraklarında Kerbela denen yere geldiklerinde 20 bin kişilik Yezid ordusu tarafından çevrildi. Hz. Hüseyin Efendimiz şehit oldu. Bütün erkekler yok edildi. Sadece beşikteki Zeynel Abidin kurtuldu ve Ehlibeyt sülalesi ondan devam etti. Bunlara üzülmemek asla mümkün değildir.
EHLİBEYT SEVGİSİ
Müslüman Türklerde Ehlibeyt sevgisi ileri seviyededir. Bu sevginin kaynağı bizzat Peygamber Efendimizdir. O torunları Hasan ve Hüseyin’i çok severdi. “Allah’ım ben onları seviyorum, sen de sev” diye dua ederdi. Peygamberimizin torunlarına karşı olan sevgisi o derecedeydi ki onlarla oyun oynardı; hatta namazda secdede iken sırtına bindiklerinde, çocuklar ininceye kadar o halde beklerdi.
Bütün Müslümanlar Ehlibeyti çok sever. Ama tasavvuf çevreleri bu konuda daha bir duyarlık gösterirler. Bu bakımdan Alevi- Bektaşi zümrelerle tasavvuf erbabı arasında daha fazla yakınlık vardır.
Yunus Emre’nin, Pir Sultan’ın, Nesimi’nin şiirleri hem tekkelerde hem de Alevi Cem ayinlerinde çalınıp söylenir. Toplumumuzda var olduğu ifade edilen alevi-sünni ayrışmasının ne kadar yapay olduğu böylece anlaşılır.
HADİKATÜ’S-SÜADA
Kerbela felaketini en duygulu biçimde anlatanlardan biri Fuzuli’dir.
O meselenin bir başka yönünü dile getirir, şöyle yazar: Hz. Hüseyin doğduğu zaman Cenab-ı Hak tarafından Cebrail Peygamberimize gönderilir. Doğan çocuktan ötürü tebrik eder ve sonra şehitlik için baş sağlığı diler. Peygamberimiz hayretle:
● Ey Cebrail kardeşim, kutlamanın sebebini anladım ama hangi şehit için başsağlığı diliyorsun? Cebrail cevap verir:
● Bu mazlumu, Hüseyin’i, senden sonra Kerbela çöllerinde cefa kılıcı ile şehit edecekler.
Hz. Muhammed bu haberi alınca ağlamaya başlar. Yanında Allah aslanı Ali vardır. Hemen ellerine kapanıp niçin ağladığını sorar. Hz.
Muhammed aldığı haberi anlatınca Ali de ağlar.
Durumu öğrenen Fatma anamız üzüntüyle sorar:
● Ey babam bu iş ne vakit olur?
Resul cevap verir:
● Benden, senden, Ali’den ve Hasan’dan sonra.
Hz. Fatıma, hüzünlenir, kendi kendine sorar: Bu musibet vukua geldiğinde benim mazlumum için kim taziyeyede bulunsun? Gaipten şöyle cevap gelir:
● Ey kadınların en güzeli ve en azizi! Ahir zaman ehlinden. Ehlibeyt bağlıları senin oğluna, kıyamete kadar ağlayacaklar.(Fuzuli, Hadikatü”s-Süada, haz. Şeyma Güngör, KB yayını, Ankara, 1987, s. 304-305)
Fuzuli”nin bu beyanlarını haklı çıkaracak şöyle bir hadis var: Bir gün Hz. Peygamber”i uykudayken sıkıntı çeker halde görürler; yüzü gözü toprak içindedir.
“Ne oldu ya Resulellah diye sorarlar: Der ki: “Birden bire Hüseyin”in öldürülüşünü gördüm!” (Tirmizi, Menakıb, 30).
HÜSEYİN’İN PEŞİNDE OLALIM
Her birimizin içinde Hz. Hüseyinler, Yezid’ler bulunur.
Mesela içimizdeki kinler, garezler, öfkeler, çekememezlikler, kibirler ve gururlar birer Yezid’dir. Sevgiler, şefkatler, cömertlikler, yardım duyguları, alçak gönüllülükler ise birer Hüseyin’dir. Bize düşen Hüseyin’in peşinden gitmektir.
Bir yanıt bırakın