Zengin bir tarihin, köklü bir medeniyetin varisleriyiz. Avrupa’daki sanayi devrimi ve gelişen teknoloji sebebiyle üstünlüğümüzü kaybettik. Çağa ayak uydurabilmek için Batı kültürünü ve medeniyetini kabule mecbur olduk.
Bu sırada büyük hatalar yaptık. Kendi kültürümüzü, medeniyetimizi ve geleneğimizi küçümsedik, değersizleştirdik. Bu yanlışlığı Cumhuriyet aynen devraldı.
Devrin pozitivist ve materyalist zihniyeti bu dönemde daha da güçlendi.
Bu durumun yaptığı tahribatı İsmail Kara’nın üç ciltlik kitabından on yazı çerçevesinde özetlemeye çalıştım. Bu defa başka bir kitaptan benzer örnekler sunmak istiyorum. Cem Sancar’ın “NasReddin” isimli romanını tanıtmak istiyorum.
Kitabın alt başlığı “Bana Damdan Düşeni Getirin”. (Turkuvaz yayını, Ocak 2024) Cem Sancar yaşadığımız kültür ve medeniyet sancısının edebiyat, sanat, medya, sinema ve Beyoğlu’nun bohem çevrelerinde nasıl sonuçlara yol açtığını anlatıyor. Kendisi o muhitte yetişmiş biri.
Mizahı iyi bilen, dozunda kalan bir argo ve ironi üslubuna sahip, kolay ve rahat okunan bir dili var. Kitabın arka kapağındaki tanıtım bilgileri şöyle:
CEM SANCAR’IN ROMANI
“Nasreddin Hoca çağları aşıp günümüze gelir, bir zamane mizah yazarına rehberlik eder, elinden tutar ve ruhani tekamülüne vesile olursa… İşte böyle bir roman NasReddin. İçimizden birinin, modern zamanların ruhani ve toplumsal yaralarıyla malûl, yolunu kaybetmiş, kaybolmuş bir insanın kendini tanıma ve bulma yolculuğu. Bu yolculukta Nasreddin Hoca, bilgeliğin ve irfanının temsilcisi olarak tıpkı bir kimyager/simyacı gibi kahramanımızın olgunlaşma yolundaki büyük arayışında yol arkadaşı oluyor, onun ölüp tekrar dirilmesine şahitlik ediyor.
Bu kitabın içinde İstanbul’un sosyolojik dönüşümü de var, tasavvuf bilgeleri de var, felsefe de var, yüksek dozda psikoloji ilmi de var, mizahın en karası da…
Yeni bir tabirle söyleyecek olursak bir nevi ‘İlim-Kurgu’ romanı! Büyülü bir gerçekçilik.
Şehrin tehlikeli çatlaklarına sıkışmış bir mizahçının dibe vura vura kendi ruhunu kurtarma macerası… Ezcümle;
NasReddin okuyucuyu, şehrin ve insan kalmaya çalışmanın jiletli mengenesinden kurtarıp, ferahfeza bir âleme çıkarıyor.”
İLGİ EKSİKLİĞİ
Bu kitap çıkalı 7 ay oldu. Sol edebiyat çevreleri gene görmezden gelmeye devam ediyor. Sanki bilinçli bir karartma uygulanıyor. Sağ cenahtan İsmail Güleç dışında bu kitap hakkında bir yazı görmedim.
Edebiyat ve sanat konularında “sağ cenah”ın sığlığı devam ediyor. “Sen ben bizim oğlan” anlayışının dışına çıkamıyorlar.
Oysa Cem Sancar’da hazmedilmiş bir tasavvuf anlayışına, yerli ve milli kültürün önemine, özenti ve taklitçiliğin gülünç örneklerine bolca rastlamak mümkündür.
Bu köşede adı geçen kitaptan seçtiğim bir takım örnekleri 7 yazı içinde sunmak istiyorum. (Devam edecek)