Doğulu muyuz Batılı mı?

Yöneticlerimiz Tanzimattan itibaren Batı’ya yöneldi. Avrupa’ya benzeyerek Osmanlı’nın gerilemesine çare bulunacağını düşündüler. Fikir adamlarımızın bir kısmı Batı’nın sadece tekniğini alalım derken, bir kısmı zihniyetini ve kültürünü de almalıyız diyordu. Sonunda ikinci görüş galip geldi. O yıllarda Batıda pozitivist ve materyalist dünya görüşü hakimdi.

Yeni açılan modern okullarımız daha çok bu anlayışın etkisinde kaldı. Böylece ülkemizde iki tip aydın profile ortaya çıktı. Bir kısmı tamamen Avrupa kültür ve medeniyetinin zihin yapısını benimsedi. Yerli ve milli kültürmüze tarihimize yabancı kaldılar. Bunlar “elit” zümreyi teşkil etti ve iyi bir eğitim gördükleri için genellikle yönetim ve kültür dünyamızda söz sahibi oldular. Böylece ülkemizde bir kültür çatışması doğdu. Bu durum artarak Cumhuriyet dönemine de taşındı. Cemil Meriç, kendi irfanından kopan bu tip Türk aydınına en çok yakışan sıfatın “müstağrip” (batılılaşmış) olduğunu söyler.

Yahya Kemal gibi bazı örnekler tamamen batılılaşmışken, düşünce bakımından daha sonra milli köklerimize, tarih ve kültürümüze yöneldi. Onun için kendisine Beşir Ayvazoğlu’nun ifadesiyle “Eve dönen adam” dendi.

TOPLUMUNU TANIMAK
Bugünlerde meşhur Türk bürokratlarından Cem Duna’nın (d. 1947) “Sıra Dışı” adlı anılarını okudum (Remzi Kitabevi, 2020). Kendisi Dış İşlerinde, Avrupa’da önemli görevlerde bulundu. TRT Genel Müdürlüğü yaptı. TÜSİAD’da üst mevkilerde çalıştı. Cem Duna kitabında şu itirafta bulunur:

“Bir uçak seyahatinde tesadüfen yan yana oturduğum Ak Parti’de görevli bir siyasetçi bana, ‘Cem Bey biz size tanıyoruz ama siz bizi tanımıyorsunuz. Bizim ne olduğumuzu bilmeniz için bizi tanımanız gerekir’ demişti. Söylediğinde haklıydı. Biz Türkiye’de toplumdaki sosyal tabanın ne söylediğini bilmeyen bir burjuva sınıfı oluşturmuştuk. Burjuva, toplumun ilişkilerinden ziyade kurumların ilişkilerine önem verir. Bu eleştiride haklılık payı vardı.”(s. 201)

Cem Duna TRT Genel Müdürü iken Ankara’da bir otelde karşılaştığı İbrahim Tatlıses’i tanımadığını, Gazanfer Özcan’ı Tekin Akmansoy sandığını, TRT’de girdiği bir odanın duvarındaki gördüğü Kadir İnanır ve Banu Alkan resimlerini göstererek “Bunlar bizim personelimiz mi?” diye sorduğunu eğlenceli bir üslupla anlatır.

KENDİMİZİ ÖĞRENMEDİK
Mustafa Kutlu’nun hatırlatmasıyla haberdar olduğum, hatırı sayılır ekonomist ve yazarlarımızdan Mahfi Eğilmez’in (d. 1950) bir yazısındaki itirafı da dikkat çekicidir:

“Büyük kentlerde büyürken bizler Doğulu bir toplumun içinde Batılı bir eğitim aldık. Ailemiz bizi Batılı gibi yetiştirdi. Sanki Doğulu bir toplumda geçici görevle bulunuyormuşuz da gün gelip Batılı bir topluma gidecekmiş ya da bulunduğumuz toplum Batılı olacakmış gibi. Okullarda da öyle eğitildik. Doğu edebiyatını değil Batı edebiyatını öğrendik. Doğu tarihini Batı’ya göre çok daha az çalıştık. Batı felsefesi, Batı ekonomisi, batı sosyolojisiyle donatıldık. Kendi topraklarımızın Osmanlı’dan, bilemediniz Selçuklu’dan önceki tarihini Fransa tarihi kadar öğrenmedik.” (10/12/2006 Radikal gazetesi)

Orhan Pamuk da aynı kültür çevresindendir. Romanlarında oryantalist bakış açısı baskın olduğundan Batılıların hoşuna gitti ve Nobel ödülünü kaptı.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*