Hasan Ali Yücel Mevleviliği – 4

Başlıktaki konu ilk 3 yazıda bitecekti.
Amacım Hasan Ali Yücel’in kendi beyanlarından hareketle Mevlevilikle ilgisini ortaya koymaktı. Kaynağım, onun Geçtiğim Günlerden adlı hatıra kitabıdır (İş Bankası yayını).

Bu yazılar çıkınca bir tarihçi dostum “Yazılarınızı okuyan H. A. Yücel’i evliya sanacak” notuyla bir metin gönderdi.
Başlığı: ‘Homo Kemalismus’ olarak Hasan Ali Yücel. Yazarları: Ayhan Aktar – İştar Gözaydın. İstifade ile okuduğum bu uzun makalede Tanıl Bora’nın Hasan Ali Yücel adlı biyografi kitabının (İletişim yayının, 2021) tanıtımı ve eleştirisi yapılmaktadır.
Tarihçi dostumun amacı, sanırım Yücel’in 8 yıl süren (1938-1946) Maarif Vekilliği sırasındaki icraatıyla, hatıralarında çizilen Hasan Ali portresi arasındaki ciddi farka dikkati çekmek olmalıdır.

İlk yazıda da belirttiğim gibi ben Yücel’in Mevleviliği konusunu önce Mustafa Kara’nın incelemesinde daha sonra A.
Güner Sayar’ın Hasan Ali Yücel’in Tasavvufi Dünyası ve Mevleviliği adlı kitabından; nihayet her iki yazarın temel kaynağı denebilecek Geçtiğim Günlerden kitabını alarak öğrendim.

Mustafa Kara önce makale olarak çıkan daha sonra bir kitabına (Dervişin Kelamı Sufinin Hayatı, Dergah yayını) koyduğu “Mevlevi Bir Maarif Vekili Hasan Ali Yücel” başlıklı yazısında sınırlarını çizer:
Yücel’in tekke edebiyatı hakkındaki şiirleri, dervişlik yönü üzerinde durup; politik ve bürokratik tarafı, Köy Enstitüleri macerası, Altı Ok şiiri, 27 Mayıs’ı alkışlayan şiirlerine temas edilmeyecektir. Bunlara değinilince Yücel’in şairliği ve tasavvufi dünyası görünmez hale gelir.

3 DÖNEM 3 PORTRE

Mesele şu: Yücel’in samimi bir Müslüman ve Mevlevi olması ile Cumhuriyetin pozitivist ve dini dışlayan uygulamalarının baş aktörlerinden biri olması arasında bir çelişki yok mudur? A. G. Sayar’ın bu konudaki görüşleri muğlaktır. Ona göre Cumhuriyetin mimarları insanımızı “batıni tasavvufun” (?) etkisinden çıkarıp dünyaya döndürmek istiyordu. Yücel de “metafiziğin rasyonalizsayonunun şekillenmesine katkıda bulunmuştur.”

Tanıl Bora ise bu konuda daha nettir.
Ona göre Yücel “Çok değil, üç beş yıl içinde, bu konudan, bu dilden (din alanından MD) uzaklaşmıştır.
1930’ların ikinci yarısında ve 1940’larda Yücel’de din bahsi hemen hiç geçmez. Dini lügati hemen hiç kullanmaz. 1950’lerde din hakkında konuşmaya ve dini terminolojiyi kullanmaya yönelir.” Yani Yücel, tek partili cumhuriyette ayakta kalmak için dönemin ruhuna uymuştur. Bu şartlarda dini görüşlerin dile getirilmesine ve dinselliğin kamusal alanda sergilenmesine pek izin verilmez.
Tanıl Bora şöyle bitirir: Yücel’in dinden imandan çıktığını söyleyebilir miyiz? Arşiv belgesinin düz okuması bizde böyle bir izlenim yaratabilir. Ama yanıltıcı olur!

HÜSNÜZAN

Benim kimsenin inancını sorgulamak gibi bir niyetim yok. Yücel gençliğinde, bürokratik ve politik hayatında ve 1948’den sonra farklı çizgilerde olabilir.
Önemli olan “hüsn-i hatime”dir (iyi son). 1948’de tamamladığı Allah Bir adlı şiir kitabıyla “tekrar aslına dönmüş” oldu. İlk 3 yazıda bolca alıntılar yaptığım Geçtiğim Günlerden kitabının yazıldığı tarih 1958’dir. Bize düşen kendi son beyanlarına inanmaktır.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.