Hasan Ali Yücel’in Mevleviliği-2

Hasan Ali Yücel’in Mevlevilikle ilgili çocukluk anılarına devam ediyoruz.
İstanbul Yenikapı Mevlevihanesi, Mevleviliğin en önemli merkezlerinden biridir. Yücel’den dinleyelim:

“Topkapı dışında Merkez Efendi yakınındaki Mevlevihaneye gece yatısına giderdik. Büyükler oranın dervişi idiler, tekkeye gittiklerinde beni de beraber götürürlerdi. Esasen de pek küçük çağda sikke giymiş, derviş olmuştum. En derviş olunmayacak demlerimde bile bu ruh halini muhafaza etmişimdir.”

Yücel bir Mevlevi tekkesini ve onun mensuplarını hayranlıkla anlatır:
“Tekkeyi pek severdim. İnsanları kibar, bahçesi ve avluları büyük; herkesin hareketi ölçülü ve sakin, kimse kimseye fazla karışmaz, kimse kimseyle çan çan konuşmaz; içinde çocuğun ve erginin rahat nefes alabileceği bir yerdi.”

Hasan Ali Yücel Mevlevi dervişlerine olan hayranlığını dile getirmeye şöyle devam eder: “56 yaşımı bitiriyorum (…) Bunları, hayatlarının sonlarına kadar takip ettim. Ağızlarından bir ağır söz, kendilerinden bir ters hareket, yapılmış ricalara ‘Eyvallah’dan başka cevap duyup görmedim. Benleri temiz, ruhları temiz, ince, zarif insanlardı. Tekke’de, öyle söylenildiği gibi, eğlencelere, şımarık, mübalatsız (özensiz), laubali hallere, bir kere bile tesadüf etmedim. Dedeler, şeriatın emirlerine uymuş, namazında, niyazında adamlardı. Bu hakikatleri sarahatle (açıkça) ifade, bana vicdani bir vazifedir.”

HU BABA
“Hele ‘Hubaba’ dediğim Celal Efendi, uzun boyu, uzun devetüyü sikkesi, zayıf, fakat nurani yüzüyle pek hoşuma gidiyordu. Elini öptüğüm zaman beni öpmesini pek ister, çok severdim. Bu tertemiz insanın kendine has öyle çekici bir kokusu vardı ki şu anda onu bir gül bahçesi içindeymiş kadar canlı, tesirli olarak hafızamda bulmaktayım. Keyifli zamanında beni yanına çağırırdı. Yazı yazdırır, yazılmış yazıları okutur; hikaye söyler, bana tekrarlatırdı. Küçük oturma odasında bir masası vardı. Beyaz buzlu ve kapaklı bir kase içinde duran peynir şekerlerinden verirdi. Bu ikram beni beğendiğinin, sevdiğinin delili olduğu için bana büsbütün tatlı gelirdi.”

Adı geçen ‘Hu Baba’, Mehmed Celaleddin Dede (1849-1908) olup 22 yıl şeyhlik yapmış, bilgili, kültürlü ve musikişinas biridir.

BU DEFA SÜNBÜL EFENDİ
Yıl 1911. Vefa İdadisi’ne başvuran Haşan Ali’nin okula girebilmesi için bir sınavdan geçmesi gerekmektedir.
Kendisi anlatır:

“Annem, Vefa Lisesi imtihanına gireceğimizi duyunca derhal beni aldı, Sünbül Efendi’ye götürdü. İhtiyar bir türbedar vardı, ona beni okuttu ve bir kağıt içine koyduğu kuru üzümleri türbedeki büyük evliyanın sandukası önüne koyulmak üzere bu aksakallı yüz yaşındaki Peşkadem Efendi’ye verdi.
İmtihana gireceğim gün de bana okudu, üfledi, bu okunmuş üzümlerden yedirdi.
İçimde hem güven hem korku vardı.”

Evvelce de belirttiğimiz gibi bir kısım insanımız, önemli bir işi başarma konusunda bir takım dua ve geleneksel ritüellere başvurur. Üzerine düşen çalışma ve gayreti gösterdikten sonra, bunun bir sakıncası olmadığını düşünüyorum.
Hatta manevi bir destek sağlayabilir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.