Hırsızın nasibi

Zen Budizmi, insanın kendini tanımasını, iç aydınlanma ve arınmayı amaç edinen bir yoldur.
Ryonan adlı meşhur Zen ustası, dağ eteğindeki küçük kulübesinde yaşar ve çok sade bir hayat sürermiş.
Gecenin birinde Ryonan’ın evine hırsız girmiş, ancak çalacak değerli bir şey bulamamış.
Bu arada hırsızı fark eden Ryonan ise şöyle demiş:
“Evime kadar uzun bir yol yürüdün, zahmet ettin. Senin boş dönmeni istemem. Gel de şu elbiselerimi al, sana hediyem olsun.”
Hırsız şaşkın bir vaziyette Ryonan’ın üzerinden çıkardığı elbiseleri almış ve hemen çekip gitmiş.
Ryonan elbisesiz bir halde pencereden görünen gökyüzüne bakıp şöyle düşünmüş:
“Zavallı adam, ona penceremden görünen bu muhteşem dolunayı da vermek isterdim ama ne yazık ki elimde değil.”

RABİA’NIN DUASI

Tasavvufun gayesi, beşeri zaaflardan kurtulup Hakk’a ulaşmaya çalışmaktır. Maddenin esaretinden kurtularak iç dünyasını zenginleştirme noktasında Tasavufla Uzakdoğu mistisizmi arasında benzerlikler var. Yukarıdaki hikayenin tasavvuf versiyonu şöyledir:
Rabia-i Adeviyye veli kadınların başında gelir.
Yoksuldu, maddeye önem vermezdi. Bir gün evine bir hırsız girdi.
Sağa sola baktı, eski bir ibrikten başka alıp götürmeye değer bir şey yoktu. Çıkıp gitmek üzereyken bir köşede uzanmış olan ihtiyar Rabia, şöyle seslendi:
“Akıllı biriysen eli boş olarak çıkıp gitmezsin.”
Hırsız telaşlandı, yakalandım sandı. Korkuyla cevap verdi:
“Bir şey
yok ki, ne alayım?”
Rabia, devam etti:
“Ey zavallı boş gitme, bak yanındaki ibrikte su var. Onunla abdest al, şu iç odada iki rekat namaz kıl da öyle çık. O zaman eli boş gitmiş olmazsın.”
Çaresizlikten dolayı hırsızlık yapan adam, biraz tereddütten sonra abdest aldı ve namaz kılmaya başladı.
Rabia-i Adeviyye ellerini açarak şöyle duada bulundu:
“Ey Rabbim, bu adam evime geldi. Bende alacak bir şey bulamadı. Onu seninkapına gönderdim. Senin hazinen boldur, ondan merhamet ve lütfunuesirgeme!”
Namaza duran hırsızın dünyası değişmiş adeta içi yunup yıkanmış ve arınmıştı.
Rabia sordu:
“Geceyi nasıl geçirdin?”
Adam cevap verdi:
“Çok güzel, çok hayırlı bir şekilde. Allah senden razı olsun. Yol gösterdin, ben de Hakk’ın huzuruna durdum. Şimdi içim rahat.”
Adam gittikten sonra Rabia memnuniyetle şöyle mırıldandı:
“Ey yüceler yücesi Allah’ım. Şu adamcağız kapında birkaç saat durdu, onu kabul ettin, bağışladın. Ben aciz kulun ise, ömrüm boyunca huzurundabulunmaya çalıştım. Acaba sana makbul olabildim mi?”
Bunun üzerine Rabia içini titreten bir ses duydu:
“Ey Rabia onu senin şefkat dolu gönlün ve güzel davranışın sebebiyle, senin yüzün suyun hürmetine kabul ettik!”

***
İki hikaye de güzeldir.
Budizm’de belirli bir “tanrı” kavramı yoktur.
Tasavvufta ise “Allah”, asıl gerçektir, her şeyin aslıdır, O’na ulaşmak, O’nun ahlakıyla ahlaklanmak esas gayedir.
Yukarıdaki hikayelerde görüldüğü gibi, Tasavvuf düşüncesi daha derinlikli ve daha kuşatıcıdır.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.