Kaybolan Cüzdan

İyi insanları anlatmaya devam ediyorum. Bu defa köşemi Fatma Barbarosoğlu’ndan bir özet alıntıya bırakıyorum (Yeni Şafak):
Cumartesi sabahı cüzdanımın olmadığını fark ettim. İçinde üniversite kimliğim, İstanbul Kartım, İSAM kütüphane kartım ve bir miktar para var. Paranın önemi yok ama kayıp kartları çıkarmak sıkıntı. Lakin içimde sıkıntıdan eser yok.
Cüzdanımda kimliğimi gösteren belgeler, olduğuna göre en geç Pazartesi akşamı ‘Kimliğiniz…’ diyen bir sesin bana ulaşacağını ümit ediyorum.
Beklentim o kadar sahih ki cüzdanımı kaybettiğimi eşime bile söylemedim.
Akşam ezanı henüz okunmuştu. Zil çaldı: Fatma Barbarosoğlu? Evet. Sabah bir cüzdan buldum. Nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim.
Maddi hiçbir teşekkürümü kabul etmedi. Komşuyuz dedi.
Komşu. Ne güzel kelimedir komşu.
Maddi teşekkürümü kabul etmeyen bu insan için secdelere kapandım dua ettim.
Allah’ım bu güzel kulun benim sıkıntımı giderdi sen de onun sıkıntılarını gider.
***
Akşamın şu saatinde, kapıma gelen şu adamın hangi partiye oy verdiğinin, hangi takımı tuttuğunun, nereli olduğunun, kimlerden olduğunun bir önemi var mı?
İçki ya da sigara içmesinin ya da içmemesinin, namazlarının cemaatle kılmasının ya da hiç namaz kılmamasının bize düşen bir yönü yok.
Kul ile Allah arasındaki borçların muhasebesi bizim hanemizde kayıtlı değil. Ama kulun kula yaptığı iyilik ve kötülüğün kaydını tutmamız gerekiyor.
Sabah erkenden yerde gördüğü cüzdanı alıyor, bakıyor ve sahibine ulaştırmayı kendisine vazife telakki ediyor.
Akşam eve teslim edilen cüzdanın hikayesinde güven ve emniyet duygusu gizli. Emaneti getiren kişi, mahalle sakini olarak kendinden emin bir şekilde teslim ediyor emaneti.
Korkusu yok. Kimden korkusu yok? Cüzdanı alan kişinin benim cüzdanımın içinde daha çok para vardı diye iftira edebileceğine dair bir korku yok. Kendi kimliğini izah etme derdine düşeceğine dair bir endişesi yok.
***
Her gün iyiliğin mayasını çalan pek çok olay oluyor fakat fark etmiyoruz, fark ettiklerimizi hikaye etmeyi önemsemiyoruz.
Sadece kötü olanın altını çiziyor, manşet yapıyor, günlerce tartışıyoruz.
Her devirde kötü haberin kanatları, iyiliğin sadece ayakları vardı. Fakat tarihin hiçbir döneminde insanlar kendi dünyalarını, tanık tutuldukları ‘haberler’ yüzünden yaşayamaz hale gelmemişti.
Ekranlarda birbiri ardınca sıralanan tecavüz, gasp, intihar, şiddet, ihanet, katliam niyetine kaza haberleri tarafından ele geçirilip, yaşadığımız hayat içindeki güzellikleri fark edemeyecek hale geliyoruz.
Oysa iyilik ve güzelliğin mayası itina ve dikkatten mayalanır.
İyi insanlar iyi atlara binip gitmedi.
Allah her saniye lütfunu, hidayetini dünyamıza göndermeye devam ediyor. Lakin biz onları bazen görüyor çoğu defa fark etmiyoruz.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.