KERKÜK VE TÜRKMENLER

Mehmet Demirci

Irak ve Suriye Osmanlı toprağı idi, sınırlar yapaydır. Güney illerimizle bu bölge halkı ortak geçmişe ve kültüre sahiptir. Sinan Çetin’in Propaganda filmi bu durumu traji-komik bir şekilde işlemişti. Bugün Kerkük Türklerinden, Türkmenlerden söz etmek istiyorum.

Türkmenlerin Irak’taki tarihi 9. yüzyıla, Abbasilere kadar uzanır. Önce asker olarak görev yapmışlar ve zamanla yönetim üzerinde de söz sahibi olmuşlardır. 1055 yılından itibaren ise Selçuklularla dalgalar halinde gelip ülkenin kuzeyine yerleştiler.

Irak Selçukluları, Suriye Selçukluları, Musul, Halep, Şam ve Erbil Atabeyleri 13. yüzyıl ortalarına kadar bu bölgeleri yönettiler. (Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi c.II). Daha sonra da İlhanlı, Celayirli, Akkoyunlu ve Karakoyunlu gibi Türk yönetimleri görülür. Musul, Erbil ve Kerkük bölgeleri 13. yüzyıldan itibaren Türkmen şehirleri olarak tarih sahnesinde yer aldılar. Bölge son 4 yüzyılda ise Osmanlı yönetiminde idi.

On altıncı yüzyılda Bağdat Türk kültür merkezi olmuştu. Nesîmi ve Türk edebiyatının büyük şairiFuzûlî, Bağdatlı Rûhi gibi şairler, bu bölgede Türk dilinin ne kadar önem kazandığını gösterir.

*

Türkler bin yıla yakın süre ile bu buraları yönetti. Bölge tarih boyunca en huzurlu ve en istikrarlı dönemini 4 yüz yıllık Osmanlı yönetimi altında yaşadı. Türkmenlerin bulunduğu topraklar, Birinci Dünya Savaşı sonucu İngilizlerin hissesine düştü ve Irak devletinin sınırları içinde kaldı.

Irak’ın kuzey ve orta bölgelerinde oturan Türkmenlerin yoğunlaştıkları yerler Musul, Erbil, Kerkük, Selahaddin, Diyala, Bağdat ve Vasıt vilayetleridir. Nüfusları 3 milyonu aşmaktadır. Türkmenler, eğitimli, kültürel düzeyi yüksek ve en şehirli olan unsurdur. Buna rağmen önce “Araplaştırılma”, şimdilerde de “Kürtleştirme” politikaları ile Türkmen varlığı ortadan kaldırılmaya ve Kerkük’ün kimliği yok edilmeye çalışılmaktadır. Başlıca sebep petroldür.

*

1927 tarihinde Kerkük yakınlarında zengin petrol yatakları bulundu, bir rafineri kuruldu. Ama maalesef fışkıran bu petrol Türkmenler için sonun başlangıcı oldu. Bu şehre bir göç hareketi başladı. Saddam döneminde bölgede sistemli bir asimile hareketi yürütüldü. Yüz binlerce Arap getirtilip Kerkük’e iskan ettirildi, bunlara arsa, maddi destek ve iş imkanı sağlandı. Türkmenlere ise çeşitli baskılar uygulandı ve on binlerce Türkmen zorunlu göçe tabi tutuldu.

2003 Amerikan işgalinden sonra ise sistemli, planlı ve programlı bir şekilde şehri Kürtleştirmek amacıyla yüz binlerce Kürt Kerkük’e yerleştirildi. Nüfus ve tapu kayıtları özellikle yakıldı ki ileride Türkmenler bir hak iddia edemesin.

Irak ve Suriye Türkmenleri Osmanlı’dan sonra ne yazık ki hem mağdur oldular. Saddam onları Araplaştırmak için zulmetti. Kürtler petrol bölgesine hakim olmak için saldırıda bulundu. Şimdi de IŞİD aynı sebeple onlara yükleniyor. Biraz da Türkiye’ye güvendikleri için Türkmenler hiçbir zaman yeterince silahlanmadılar.

Türkmenlere yapılan katliamların başlıca sebebi Irak’ın en ileri ve entelektüel toplumu olan Türkmen nüfusunu sindirmek, göçe zorlamak ve yönetimde bu kesimi devre dışı bırakmaktır. İkinci sebep Türk kökenli olan bu toplumun Türkiye’ye karşı duyduğu ilgiyi bir potansiyel tehlike olarak görmektir.

*

Kerkük’le zengin kültür bağlarımız vardır. Eğitimli ve imkanı olan birçok Kerküklü Türkmen Türkiye’de önemli mevkilere gelmiştir. Bilkent’in kurucusu ve ilk YÖK başkanı Prof. İhsan Doğramacı, Reha Muhtar’ın babası Prof. Cemal Muhtar Kerküklüdür. Prof. Suphi Saatçi mimari ve sanat tarihi çalışmaları yanında Kerkük’le alakalı birçok kitabın yazarıdır.

Musiki, folklor ve genel kültür bakımından Kerkük Antep’in Urfa’nın devamı gibidir. Pek çok türkülerimiz ortaktır. Kerküklü sanatçı Abdurrahman Kızılay’ın türkülerini her zaman büyük zevkle dinledik. Kerkük hoyratları duygu ve hasret yüklüdür.

Hoyratlarda Türkçe sevdasının eşsiz örnekleri var:

Dilím dilím

Kes kavun dilím dilím

Men bu dilden vazgeçmem

Olursam dilim dilim

Dil milli birliğin ve kültürün en önemli taşıyıcısıdır. Dil yaşadıkça birlik devam eder, Kerküklü bunun farkındadır:

Ay gitti ilim kaldı

Altında kilim kaldı

Kırdılar kol kanadım

Hamd olsun dilim kaldı

Yeni nesillere anadilini öğretmek ailenin başta gelen görevlerinden biri olmalıdır:

Alışsın

Kibrit vur mum alışsın

Baba dilin unutsa

Yavru kimden alışsın

*

İlk dinlediğim zaman beni can evimden vuran hüzünlü bir Kerkük türküsü var:

Kerkük’ün zindanına attılar meni

Mazlumlar sürüsüne kattılar meni

Bir yanımı dağladılar ateşle annem

Ne suçum ne günahım yaktılar beni

Türkmen obalarında yiten anneler

Ne yuvalar kalmış ne de haneler

Gökkubbeyi sarsar mazlum feryadım

Elbette bir gün güler bize de seneler

Parçayı Cem Karaca meşhur etti, Serhat Kabaklı ve Sevcan Orhan’dan da dinleyebilirsiniz (Youtube).

Hikayesini Suphi Saatçi’den sordum, Saddam’ın dayanılmaz zulümleri sırasında sözleri Fahrettin Ergeç tarafından yazılmış. Semir Yahyaoğlu’na göre bestesi Kerkük’ün büyük sanatçısı Demirçın’a aittir.

Azeri Türkleri ile Irak Türkmenleri aynı kültüre havzasına aittir. Cem Karaca’nın babası Azeri’dir. Sanatçımız bu sebeple konuya ilgi duymuş olabilir. Çığlık çığlık yükselen sesi ve kendine has tavrıyla türküye hayat vermiştir.

*

Kerkük’ü hep böyle ağıtlarla, hüzünlerle mi hatırlayacağız? Ne yazık ki vaziyet öyle görünüyor. Orada petrol bulunduğu müddetçe, büyük güçlerin ilgisi ve Türkmenlere baskısı devam edecektir. Misak-ı milli sınırları içinde bulunan Musul ve Kerkük’ü bizden zorla alıp kopardılar. Türkiye olarak o sıralarda fazla bir şey yapamadık.

Sonraları baskılar daha da yoğunlaştı. Bugünkü ve geçmiş İktidarların Kerkük’ü ihmal veya göz ardı ettiği söylenemez. El altından daima yardım ve ilgi sürüp gelmiştir. İmkan bulundukça da resmen desteklenmiştir. Ama ne yazık ki büyük devletler ve uluslararası güçler karşısında elimizden daha fazlası gelmemektedir. Türkiye ne kadar güçlenirse dış Türkler hakkındaki sesi ve etkisi o nispette artacaktır. Türkünün son mısraında o ümidin sesi vardır:

Elbette bir gün güler bize de seneler.”

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.