Farklı zekat anlayışı

Ramazan zekat ve sadaka daha çok verilir. Günümüzde büyük şehirlerde, yardım yapmak istediği halde layık olan yeri bulamamaktan yakınanlar eksik değildir. Atalarımızın uyguladığı şöyle bir usul vardır.

Birçok mahalle bakkalında veresiye defteri bulunur. Çeşitli sebeplerle peşin alış veriş yapamayan bazı aileler borçlarını bu deftere yazdırır ve eline para geçince toptan öderler. Bu ailelerin çoğu gerçekten yardıma muhtaç insanlardır.

Hali vakti yerinde kimseler, özellikle ramazan günlerinde hiç tanımadıkları yerlerde bir bakkala girer, onlardan veresiye defterini çıkarmalarını isterdi. Baştan, sondan ve ortadan rastgele sayfaların yekununu yaptırıp, çıkan miktarı bakkala verir ve “silin borçlarını… Allah kabul etsin”derdi.

Bu, günümüzde de yapılabilecek en güzel yardımlaşma usullerinden biridir. Yardım eden de alan da birbirini tanımadığı için sevapça çok daha değerlidir. Özellikle dükkanın tenha olduğu vakitte, bir bakkala girip gücümüz ölçüsünde veresiye defterlerinden bir miktar borcu ödeyip sildirebiliriz. Tanımadığınız birinin borcunu ödemek!.. Tam da “sağ elin verdiğini sol elin bilmemesi” şeklindeki Peygamber buyruğuna uygun bir iş değil mi?

HEPSİNİ VERENLER

İslam’ın şartlarından biri de zekattır. Belli ölçüde maddi varlığa sahip olan Müslümanın, malının ve parasının kırkta birini (yüzde iki buçuğunu) her yıl zekat olarak vermesi gerekir.. Zekat ve yardımlaşma yoluyla ihtiyaçlarını gideren muhtaç kişiler hırsızlık, dolandırıcılık, gasp gibi kötü yollara başvurmaya gerek duymazlar.

Gönül adamlarının farklı zekat anlayışları vardır. Onlar zekat vermek için belli bir birikimin oluşmasını beklemezler.

Benim de hocam olan Mahir İz (1895-1974) maddi olarak zengin değildi. Maaşıyla geçinirdi. Maaşını alınca hemen yüzde iki buçuğunu ayırıp zekat olarak dağıtırdı. Bunun bereket getirdiğine inanmıştı ve öyleydi de.

Öğrencisi Mustafa Uzun Diyanette görev almıştı. Mahir hoca kendisine ilk maaşını alınca bana gel, der. O da bir kutlama veya yemek olacağını düşünür. Hoca paranın yüzde iki buçuğunu ayırıp hemen zekat olarak vermesini söyler.

– Hocam benim etim ne budum ne? Bana zekat mı düşer. Hem sonra zekat için nisap yani dini bakımdan gerekli olan miktar ve bunun üzerinden bir yıl geçmesi gerekmez mi? der. Hocanın cevabı:

– Sen memur adamsın. Ayın on beşine varmadan maaşın biter. Dini ölçüyü beklersen ömür boyu zekat veremezsin. Oysa fakir fukaranın buna ihtiyacı var.

*

Şibli’ye (ö. 945 ) 5 devenin zekatı nedir diye sordular. Dini ölçülere göre bir koyundur. Fakat bize göre hepsini vermek gerekir, dedi. Bu konuda örnek olarak Hz. Ebu Bekir’i gösterdi. O bir keresinde yardım için nesi var nesi yoksa getirmişti. Çocuklarına ne bıraktın sorusuna: “Allah ve Resulünü” cevabını vermişti.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.