Mesirin hatırlattıkları

Manisa caddeleri gelin gibi süslendi. Yarından itibaren bir hafta boyunca “Mesir Şenlikleri” yapılacak. Beş yüz sene öncesine dayanan mesir, günümüzde turistik ve eğlence yönü ağır basıyorsa da zengin bir tarihi arka plana sahiptir. Kültürümüze bu değerli malzemeyi kazandıranlar arasında hamiyetli bir hanımefendi dikkati çeker:
Hafsa Sultan, Yavuz Selim’in eşi ve Kanuni Süleyman’ın annesidir. Oğlu Süleyman Saruhan sancakbeyliğine getirilince onunla birlikte Manisa’ya geldi. Süleyman padişah olunca “Valide Sultan” oğluyla İstanbul’a döndü.
Nebahat Çehre’nin Muhteşem Yüzyıl dizisinde başarıyla canlandırdığı Hafsa Sultan, hayırsever bir kadındı. Manisa’da bulunduğu sırada bu şehre ölümsüz eserler kazandırdı. Sultan Külliyesi Manisa’nın en değerli yapılarındandır. Camisi, şifahanesi ve parkıyla şehre nefes aldıran bir yerdir.
Bunlardan Sultan Camii, medrese, imaret, hankah, sıbyan mektebi Hafsa Sultan hayattayken yapıldı. Darüşşifa ve hamam ise Hafsa Sultan’ın ölümünden sonra oğlu Kanuni Sultan Süleyman tarafından inşa ettirildi.
Bu tesislere zengin vakıflar bağlandı. Onların geliriyle devlete yük olmadan bu kurumlar insanlara hizmet verdi. İmaretinde muhtaçlar yiyip içti, darüşşifasında bedenleri, dergahında ruhları ve gönülleri sağlık kazandı.

MERKEZ EFENDİ
Hafsa Sultan yaptırdığı zaviye (tekke)de görev yapmak üzere İstanbul’dan yetenekli birinin gönderilmesini istedi. Sünbül Efendi de en değerli öğrencilerinden Merkez Efendi’yi gönderdi.
Asıl adı Kılıçoğlu Musa b. Muslihiddin olan Merkez Efendi, M. XV-XVI. asırlarda yaşamış olup, gerek sağlığında, gerek vefatından sonra hep ilgi merkezi olmuştur. Aslen Denizlili bir Ege çocuğudur. İnsanların ruhlarına olduğu kadar vücutlarına şifa verdi. İşte Mesir macunu o dönemlerin hatırasıdır.
Mesir’in mucidi sayılan Merkez Efendi belki pratik hekimlikle uğraşan bir tabip değildi. Ama tasavvuf geleneğinde şeyhlerin, psikolojik tedavi alanındaki rolleri ve etkileri bilinen bir şeydir. Ayrıca bugün alternatif tıp olarak isimlendirilen, bitki özlerinden yapılan ilaçlarla tedavide mahir olanlar da vardı.

ŞEFKATLİYDİ
Merkez Efendi’nin türbesi İstanbul’dadır. Kendi adıyla anılan bu ruhaniyetli çevre; camii, türbesi, kabristanı, hamamı ve mahallesiyle olduğu kadar, içerisinde bulunan çok sayıdaki mana erlerinin kabirleri ile hayatiyetini devam ettirmektedir.
Merkez Efendi’nin şefkat ve merhameti hayvanlara kadar ulaşmıştı. “Komşumuz olan fareler incinmesin” der ve bu yüzden kedi beslemezdi. Vaizliği sırasında şehir şehir dolaşırken çiftçilerin yanına sokulur, onlara: “Aman öküzlere iyi muamele edin, iyi bakın”, diye öğüt ve tavsiyede bulunurdu. Seyahatlerinde beyaz bir merkebe biner, yolda rastladığı çocuklara vermek için heybesinin iki gözünü üzüm ve bademle doldururdu. Üzüntü ve sıkıntıya yol açabilecek sözü söylemezdi.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.