Prof. Dr. Mehmet Demirci
2010 yılı istatistiklerine göre memleketimizde 81984 adet câmi bulunmaktadır. Buralarda Diyânet İşleri Başkanlığı’na bağlı 70 bin civarında din görevlisi çalışmaktadır. Diyânet, ülkemizin hemen hemen her mahallesine ulaşan bir teşkîlâta sahiptir. 75 milyonluk Türkiye’de bu müthiş bir potansiyeldir. Başka İslâm ülkelerinde bu kadar düzgün işleyen ve yönetimine sahip olunan bir din işleri kurumunun var olduğunu sanmıyorum.
Diyânet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi, bazı Bakanlıkların bütçesinden fazladır. Çeşitli sebeplerle, dîne ve Diyânete karşı olan görüş sahipleri, zaman zaman bu durumu dillerine dolarlar. Bazen iyi niyetle, çok defa da kötülemek amacıyla imamlarımıza “namaz kıldırma memuru” diyenler çıkar. Bir müslümanın beş vakit namaz kılmak zaten tabii görevidir, imamlar bunun için bir de maaş alırlar diye hafif yollu sataşanlar görülür.
İmamlarımızın aldığı maaş Türkiye şartlarına göre belirlenmiştir. Bütçe imkânları arttıkça bu onlara da yansımaktadır. İş alanlarının gittikçe zora vardığı günümüzde imamların mali durumu normal sayılır. O imkânı bulamayan pek çok insanımız vardır.
Asıl konumuz, hem o maaşı kak etmek, hem de yapılan târiz ve sataşmaları boşa çıkarmak için ne yapmalıdır sorusuna cevap aramaktır. İmamın görevi sadece namaz vaktinde câmiyi açıp, namazı kıldırıp, sür’atle oradan ayrılmaktan mı ibarettir?
İMMALIK KUTSALDIR
İmamlık kutsal bir görevdir. İmam namazda Allah’ın huzuruna çıkan mü’minlerin önderi durumundadır. Ama bu nihayetinde günde toplam olarak 90-120 dakikalık bir zaman alır. Cibril hadisinde bir “ihsan” tarifi vardır. “İhsan Allah’ı görüyormuş gibi ibâdet/kulluk etmendir” buyrulur (Buhari, iman, 37; Müslim, iman, 1). İbâdet/kulluk sadece namaz anına münhasır değildir. İnsan her an ve her durumda kuldur, kulluk bilincinde olmalıdır. Buna göre imamın önderliği câmiyle sınırlı kalmamalıdır.
Onun için câmi imamı “namaz kıldırma memurluğu”nun üzerine çıkabilmeli, halkla bütünleşmelidir. Elbette herkes aynı kabiliyet ve cevvaliyete sahip değildir. Bu alanda kimileri daha başarılıdır, kimin gücü sınırlıdır. Ama her şeyden önce bu konudaki niyet, irade ve samimiyet önemlidir. İnsanoğlu Allah’ın en mümtaz eseridir. Herkesin yapabileceği bir şeyler mutlaka vardır.
İmam vakar ve edebini muhafaza ederek, cemaatin her biriyle, konu komşuyla, esnafla ilgilenmelidir. Onları tanımalı, onlarla diyalog içinde olmalıdır. Tecessüs çizgisine varmadan, cemaatin maddî-mânevî imkânları ne seviyededir, hastalık sağlık durumları nasıldır gibi hususları bilmesinde fayda vardır. Namaz öncesinde veya sonrasında cemaate hal hatır sorarak, insanî ilişkiler sıcak tutmalıdır.
Bulunduğu bölgenin şartlarına göre, halkın dâima içinde olmak iyidir. Zaman zaman çaylarını içmek, bazen de imamın çay söylemesi ilişkileri canlı tutar. İmamın göstereceği şahsiyet örnekleri ve takınacağı tavırlar sonucu, çevre halkı onu hem sevmeli hem saymalıdır. Başı sıkışınca fikirlerine başvurulacak biri gibi görebilmelidir.
İsim koyma, nikâh, mevlid, cenâze gibi sebeplerle, imam mahalle halkıyla iç içe olmak durumundadır. Bunlar diyalog için güzel imkânlardır. Bu gibi vesîlelerle vâkıf olunan mahremiyete saygılı olmak şarttır. Bu hizmetler sırasında, gözü ve gönlü tok bir görüntü vermeye âzamî dikkat gösterilmelidir.
Köyler için imam-öğretmen-mu
İKİ TİP İMAM
İki imam örneği vereceğim. Birincisi: İzmir’in eski semtlerinden birinde, Emir Sultan Külliyesinin bulunduğu bir yer var. Bir vesîleyle oradayım. İkindi namazını kılmak için en yakın câmiye gittim, tarihî sayılabilecek, altında bir türbenin yer aldığı câmide namazı kıldık. İmamla musâfahadan sonra kendimi tanıttım, câmi ve türbe hakkında bir şeyler sormak istedim. Fakat imam efendi çok soğuk ve mesâfeli, yarım ağızla cevap veriyor. Israr ediyorum, nerden çattık bu adama dercesine bir tavırla, sür’atle uzaklaşmak düşüncesinde. Belki de öğretmenlerinin hocasıyım. Nitekim hemen ayrılıyor. Üzülmemek mümkün değil.
İkinci örnek: Aynı tahsil seviyesinde bir başka imam. İzmir Balçova Yukarı Çarşı Câmii imamı Ramazan Hoca. Kendisini o civarda bir ev alma vesîlesiyle tanımıştım. Hemen cep telefonuna baktı, müteahhidi buldu ve ilk teması sağladı. Daha sonra ilişkilerimiz devam etti. Gördüm ki halkla çok yakın bir münâsebet içinde. Cemaatinin çoğunu yakından tanıyor. Zaman zaman akşam namazını arkasında kılarım. Bir ara belli bir süre câmiye gidememişim. Bir gün bir telefon, Ramazan Hoca soruyor: “Hocam hayrola, rahatsızlık mı var, epeydir gelemediniz!” Teşekkür ettim ve çok sevindim. Bunu sadece bana yaptığını sanmıyorum. Câminin kitaplığından bir kitap almam icap etti. O sırada bulamadık, bana da âcilen lâzım. Daha sonra kitabı bulmuş, evime kadar getirdi. Hem mahcup oldum, hem sevindim.
Halka hizmet Hakk’a hizmettir. İşini ihlâsla v e gayretle yapanı Hak da takdir eder, halk da. İlk örnekteki imam şehrin metruk bir semtinde görev yapıyor. İkincisi ise cemaati bol, merkezî bir câmide hizmet veriyor.
YAZ KURSLARI
Yaz Kur’an kursları büyük bir imkân ve nimettir. Bunu bir angarya değil, hizmet ve şükür vesîlesi görmeliyiz. Bu hizmette başarılı olmak için âzamî dikkat ve gayreti göstermeye değer. Hangi sebeple gelirse gelsin, bu kurslardan sonra çocuğun hatırında kalacak bir güzellik, ömür boyu ona ışık tutabilir. Asık suratlı, eli sopalı,sert hoca tipi görüntüsü asla verilmemelidir. Sâdece sure ve dua ezberletme sıkıcılığından uzak durulmalıdır. İmkân nisbetinde sevecen, eğlenceli, çocuğun isteyerek geleceği sıcak bir atmosfer hâsıl edilmeye çalışılmalıdır.
Bu ve başka türlü hizmetler hiçbir zaman para ile ölçülmemelidir. Para miktarı ve para hırsının sınırı yoktur. Kanaat gerçekten tükenmeyen bir hazînedir. Unutmamalı ki, hak edilmiş para bereketli olur. Tazecik beyinlere ve saf gönüllere din, iman, dürüstlük, Allah ve millet sevgisi yerleşmesine vesîle olmak en büyük mânevî huzur ve kazanç kaynağıdır.
Bir yanıt bırakın