Neyzen Tevfik (1880-1953) Bodrum’da doğdu. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarında ciddi bir sinir krizi geçirdi. Hastalığına tam teşhis konamadı, sar’a veya bayılma denildi. Biraz iyileşince İzmir İdâdîsi’ne (Lise) yatılı olarak kaydettirildi. Ancak, disipline tahammül edemedi, bir ay sonra okuldan atıldı.
Kural tanımayan bir yapıya sahip olan Tevfik’in yolu İzmir Mevlevihânesi’ne düştü. Burada ney üflemeyi geliştirdi. Dört-beş yıl devam ettiği Mevlevihâne ona bir terapi yeri oldu. Burada edebî bilgisini ve zevkini geliştirdi. Türkçe, Arapça ve Farsça dersleri aldı, ünlü şairlerin divanlarını okudu. Şiirler yazdı. Babası medrese tahsili yapması için İstanbul’a gönderdi.
Medreseye devam edemedi. Devrin şair ve sanatçıları ile görüştü, ney üfelemede virtüöz oldu, fakat düzenli bir hayatı yoktu, rindmeşrep, kayıtsız, alkole düşkün biriydi. Çok iyi ney üflediği için el üstünde tutuldu, sevilen bir kimseydi.
Sözünü sakınmayan biriydi. Abdülhamit ve istibdat aleyhine konuşmaya başladı, tutuklandı, dışarı çıkınca peşine hafiyeler takıldı. Sonunda Mısır’a kaçmaya karar verdi, 1904. O zaman Mısır bize bağlıydı. Mısır’da neyi sayesinde itibar gördü. Bir ara sarhoşken maraza çıkardı ve tutuklandı. Çıkınca bazan iyi bazan sıkıntılı günler geçirdi
Neyzen’in Köpeği Mernuş
Mısır’da diline hâkim olamadı, o günün idarecileri aleyhinde konuştu. Yönetim tarafından takip edildiği sırada Bektaşi tekkesine sığındı. Burası şehir dışında bir yerdi. Bir gün dışarıda açlıktan bitkin hâlde iken ağzında ekmek olan bir köpek ile karşılaştı. Köpeği yanına çağırdı, yaklaşınca ekmeğini aldı, yemeye başladı. Bu sırada, içinde bulunduğu bu durumdan utanması gerektiğini söyleyen vicdanının sesine kulak verdi. Ekmeği böldü bir kısmını da köpeğe verdi. Böylece köpekle aralarında bir dostluk kuruldu. Köpeğe “Çakaralmaz” ismini verdi. Akşam tekkeye gittiğinde yaşadığı olayı şeyhe anlattı. Şeyh, Çakaralmaz’ı da tekkeye kabul etti ve mutfakta gözetilmesi emrini verdi.
Bektaşi tekkesinde keyfince yaşıyordu, ney üfler ve Çakaralmaz’ı terbiye etmeye çalışırdı. Köpek kısa zamanda emirleri yerine getirmeyi öğrendi, tekkedekilere kendisini sevdirdi. Soruşturup aranmadığını öğrenince tekkeden ayrılmaya karar verdi. O bir yerde uzun süre kalabilecek biri değildi. Bahçede nereye gideceğini düşünürken oralarda çiftçilik yapan bir Arap geldi ve köpeği kendisine satmasını istedi. Köpeğe çok emek verdiğini, satmak istemediğini söyleyerek alacağı parayı arttırdı. Sıkı bir pazarlığın sonunda köpeği on liraya sattı.
Kahire yoluna koyulduğu sırada peşinden Çakaralmaz’ın geldiğini görüdü. Köpek, yeni sahibinden kaçmıştı. Onu da yanına alarak yola devam etti. İlerleyen zamanlarda Çakaralmaz’ı dört kere daha sattı, köpek her satılışında bir şekilde kurtulup geri geldi. Kahire’de birkaç ay Çakaralmaz ile zor günler geçirdiler. Parası ve kalacak yeri olmadığı için Özbekiye’de bir barda uyumak zorunda kaldı.
Nihayet İstanbul’da Meşrutiyet ilan edilmişti. Neyzen gece Türklerin gittiği ne kadar bar ve meyhane varsa dolaşarak hürriyeti kutladı. İstanbul Kıraathânesi’nde köpeğini son kez Türk-Arap asıllı Mehmet Şükrü adında birine sattı. Ancak Çakaralmaz, birkaç saat sonra yeni sahibinden kaçarak geri geldi.
Neyzen Tevfik, Kahire’de üç gün üç gece meşrutiyeti kutladıktan sonra 27 Temmuz 1908 tarihinde Çakaralmaz ile İskenderiye rıhtımında vapura binerek Mısır’dan ayrıldı. Ailesi, İzmir’de onu zengin biri olarak beklerken o yanında bir köpek ve bir bavul ile çıkageldi.
İzmir’de ilk olarak Mevlevihâne’yi ziyaret etti. Şeyh Nurettin ve neyzenbaşı Cemal Bey ile görüştü. Çakaralmaz’ı babası evde istemediği için Mevlevihâne’ye emanet etmek zorunda kaldı. Neyzen Tevfik hayvanları çok sevdiği için hayatı boyunca pek çok kez bir köpek veya kedi besledi. Bir dönem Arap adını verdiği bir kedisi vardı.
Neyzen’in köpeğinin iki adı olduğu anlaşılıyor. İlki Çakaralmaz. İkincisi ise Mernuş. Bu isim Ashab-ı Kehf diye bilinen kişilerden birine aittir. Aslında onların bir de köpeği vardır ve adı “Kıtmir”dir; bu kutsal bir isimdir, ama nedense Neyzen köpeğinin adını Kıtmir yerine, Yedi Uyurlar’dan birinin adı olan Mernuş ismini koymuştur.
Neyzen Tevfik 1934 yılında Bakırköy Akıl Hastanesi’nde iken ölen köpeği Mernuş için bir şiir yazar. Hastaneye daha önceki gelişlerinden birinde getirdiği köpeğinin ölümü üzerine ona hastanede bir cenaze töreni de yaptırır. Mernuş’u, kız kardeşi Behiye Hanım’ın verdiği ipek bir gömleğe sararak gömerler. Törene hastanenin bütün hekimlerini çağırır. Köpeğinin ölümüne çok üzülür ve onun ardından uzun süre ağlar. Şiir şöyledir:
Mernuş
Bu engin ayrılık canıma yetti,
Başımdan aşıyor kederim Mernuş,
Bu yolda yazılmış ferman-ı kaza,
Bunu da gösterdi kaderim Mernuş.
Bağlanmıştım bütün kalbimle sana,
Şu fani cihanı okuttun bana.
Sen göçtükten sonra ben yana yana
Hicranla gözyaşı dökerim Mernuş.
Bu yolda cahilim, bildiğim kısa,
Sen girdin toprağa ben düştüm yasa.
Haklı haksız hatırını kırdımsa
Affet günahımı, beşerim Mernuş.
Bakırköy Hastanesi, 1934
Kaynak: Hernefes.com
Bir yanıt bırakın