Nur Vergin ve kimlik inşası

“Batı Doğu” dergisinin Nisan 2011’de çıkan 56. sayısında, geçen hafta vefat eden Prof. Nur Vergin’in 40 sayfalık bir makalesi var. Başlığı ilgi çekici: “Kişisel Tarih ve Kimlik İnşası: Nasıl Türk Olunur?” Nur Vergin (1941-2021) bir hariciyeci kızıydı. İlk orta ve yüksek tahsilini Fransa’da yaptı. Bu sırada bazılarında olduğu gibi; kimliğini, Türklüğünü, milli kültürünü unutmadı, aksine pekiştirdi. Yatılı okuduğu ilkokuldan itibaren kimliğini korumasını bildi. Sözünü ettiğim uzun makaleden bu konuda bazı anekdotlar aktaracağım.

N. Vergin kimliği ve vatan duygusunu ilk fark edişini anlatır: “Altı yaşındaydım ve babaannemin yanında yaşıyordum. O zamanlar Ankara’da bazı geceler karartma vardı. Karanlıkta oturur, radyonun lambasının ışığıyla yetinirdik. Babaannemin deyişiyle ‘Bolşevikler’in üzerimize salma ihtimali olan ürkütücü uçakları izlemek için başkentin semalarında süzülerek geçen ışık huzmelerini seyrederdim.” Bu ve benzeri birkaç olay onda milli duygunun uyanmasına yol açar.

Bundan kısa süre Nur Fransa’da yatılı ilkokula başlar. Ortama intibak için çok çaba gösterir. Ama küçük Nur’un bazı farklılıkları vardır: “Örneğin yemekhanede yere düşen ekmek parçalarını toplamak ve öpüp başına koymak gibi tuhaf karşılanan ve hayatım boyunca vazgeçemediğim ‘aykırı’ davranışlarım var. Yüzümü diğerleri gibi birikmiş suyla değil, musluğu açıp akarsuyla yıkamak için direndiğimde diğer çocuklar beni seyrediyor ve kıkır gülüyor. Geceleyin yatakhanede haç çıkarıp toplu duaya katılmadığım için yadırganıyorum ve sonuçta mutsuzum.”

Babası çok çalışarak hep sınıf birincisi veya ikincisi olursa herkesin saygısını kazanacağını söyler ve Nur öğrenim hayatı boyunca bunu başarır.

Orta ve lisede tarih derslerinde Türkler aleyhindeki ifadelerden rahatsızlık duyar. Öğretmenlere yeri geldikçe itiraz eder. Nur mücadelecidir, üniversitedeki bir olayı anlatır: “Mısır asıllı bir hoca Osmanlı’yı ve Türkiye’yi küçük düşürücü şekilde anlattığı için resmen kazan kaldırdım. Bu adamın derslerine son verilmesini sağladım.”

N. Vergin bir topluma entegre olmakla asimilasyon arasındaki farka dikkati çeker. O Fransa’da çevresine uyum sağlamış fakat asimile olmamıştır: “Entegre oldum da kimliğimi beklemeye mi aldım, kimliğimden mi oldum? Türklüğümü inşa sürecimde aksama mı oldu? Kişiliğime halel mi geldi?” Elbette ki hayır.

6-7 Eylül olaylarının kabinde babası Atina’ya tayin olur. O günlerde Yunan halkı Türklerden nefret etmektedir. Ama Nur Vergin Atina’da bir Türk olmanın mutluluğunu çıkarmasını bilir: “O kadar ki, bazen kendimi yabancı bir büyükelçinin değil de adeta genel valinin kızı gibi hissettiğim oluyor. Hele karayoluyla konvoy halinde Gümülcine’ye gittiğimizde bu duygu katmerlenerek artıyor. En öndeki arabada Türk bayrağının sallandığını görenler yol boyunca duruyor, bakıyor. Ben el sallıyorum, onlar da sallıyor, yüzlerindeki tedirginlik yok oluyor.”

27 Mayıs darbesinde Roma’dadır. Bir kafede otururken gazete satan çocuğun “Türkiye’de darbe” diye bağırarak geçmesi sırasında arkadaşlarının yanında ne kadar üzüldüğünü; ayrıca dilimizdeki sadeleşme çabasının yanlışlığını anlatır.

N. Vergin’de bitip tükenmez bir vatan sevgisi vardır: “Gözümü açtığımdan itibaren yurt dışında geçirdiğim bunca yıl (29 sene) boyunca hayatımın her safhasında kimliğimi korumayı bilmişim, Türk oluşumu ilmik ilmik dokumuşum. Yaşadığım Batı toplumuna entegre olmuşum ama Batı’nın devşirmesi olmamışım. Ülkeme dönüşüm, dışarıda barınamamın sonucu değil, iyi kötü sahip olduğum birikimimi Türkiye’ye sunmak isteyişimdendir. Aklımın fikrimin önleyemediğim bir şekilde Türkiye’de olmasındandır. Gönlümde olan ülkenin, annemin babamın vatanı olan Türkiye olmasındandır.”

Not: Bu yazıdan beni haberdar eden Prof. Aliyar Demirci’ye teşekkür ederim.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.