ROMANLARIYLA SÂMİHA AYVERDİ

Mehmet Demirci

Sâmiha Ayverdi (1905-1993) Cumhûriyet devri yazarlarımız arasında müstesnâ bir yere sâhiptir, bir mütefekkir yazardır. Zekâi Başkal’ın ifâdesiyle, Türkçe’yi son derece renkli ve başarılı bir şekilde kullanır. Romandan hâtırâta, bilimsel araştırmadan şehir târihine, mensur şiirden monografiye kadar pek çok türde eser verdi.1 Kubbealtı neşriyâtı eski ve yeni eserlerinin tamâmını basmaya devam ediyor. Bunların sayısı 42’yi buldu.

Müellif kitabı kaleme alır, yayıncı basar, ilgi duyan okuyucu alır okur. Ama mesele bu kadar basit değildir Edebiyatçılar, dilciler, bilim adamları; çıkan kitapları inceler, eleştirir, değerlendirmeye tâbi tutar. Böylece kitap kamuoyuna sunulur. Bir değer taşıyorsa hak ettiği ilgiye mazhar olur, daha geniş kitleler tarafından okunur hâle gelir.

Bu mekanizma Sâmiha Ayverdi’nin kitapları için işlemedi, ona âdetâ bir karartma uygulandı. Tanzîmattan bu tarafa fikir ve sanat dünyâmıza hâkim olan kültürel sömürgecilik zihniyeti Sâmiha Ayverdi’yi hep görmezden geldi. Prof. Dr. Nurullah Çetin’in ifâdesiyle: “Cumhuriyet dönemi Türk romanında birinci sınıf bir yazar olmasına rağmen Haçlı emperyalizminin Türk düşmanı beslemeleri ve Türk’e tuzak kuran ihânet çevreleri tarafından yok sayıldı.”2

Yavaş yavaş bu anlayışın etkisini yitirdiği söylenebilir. Sâmiha Ayverdi’nin vefâtından 20 yıl sonra onun eserleri hakkında iki değerli bilimsel çalışma çıktı:

1- Zekeriya Başkal’ın yazdığı “Hâtıraları Hayallerinden Güzel Bir Hanımefendi Sâmiha Ayverdi”(Taşhan Kitap yayınları, Tokat, 2013,).

2- Emine Gözde Özgürel’in hazırladığı Sâmiha Ayverdi’nin Romancılığı (Akçağ, Ankara, 2012).

Bu yazıda ikinci kitaptan söz edeceğim. Önsözünden anladığımıza göre, genç araştırmacı Özgürel’in hocası Nurullah Çetin’in Roman Çözümleme Yöntemi adlı bir eseri var. Özgürel bu kitaptaki ilkeler doğrultusunda Sâmiha Ayverdi’nin romanlarını inceler. Bu romanlar şunlardır: Aşk Budur, Batmayan Gün, Ateş Ağacı, Yaşayan Ölü, İnsan ve Şeytan, Son Menzil, Yolcu Nereye Gidiyorsun, ve Mesihpaşa İmamı.

Kitaba bir takdim Yazan Nurullah Çetin’in şu ifâdeleri dikkat çekici: “Bu inceleme, Sâmiha Ayverdi romanlarına yeni bir bakış açısıyla yaklaşmada, daha önce görülemeyenleri göstermede, eseri anlamada ve anlamlandırmada, edebî ürün merkezli bir kültür üretmede, metinlerden hareketle zengin çağrışım alan​ları oluşturmada oldukça işlevsel bir role sâhiptir.”

Nurullah Çetin ilâve eder: “Bu çalışma, Türk gençlerinin, Türk’ün ruh köküne yaban​cı, Türk’ü mankurtlaştırma hedefine dönük romanları okuma​sı yerine, kendi kimlik ve rûhuna tercüman olan, kendi kimlik ve kişiliğinin zamâna göre yeniden inşâsında yapıcı katkıları olan bu romanları okumasını sağlayabilirse görevini yerine getirmiş olacaktır.”

KİTAPTA NELER VAR?

Sâmiha Ayverdi’nin Romancılığı kitabı dört bölümden oluşuyor:

I. Bölüm, Anlatıcı Tipleri başlığını taşır.

II. Bölümde İçerik Unsurları başlığı altında Konular (Bireysel dînî-felsefî konular, Toplumsal konular) Zaman, Mekân ve Kişiler Kadrosu alt başlıkları yer alır.

III. Bölümde Romanların adlandırılması, Olay kurgusu, Metinlerarasılık üzerinde durulur.

IV. Bölüm ise Dil ve Üslûp başlığını taşır.

Bunlara bakarak kitabın tamâmen teknik mâhiyette, edebiyat uzmanlarına hitap eden bir özel alan çalışması olduğu düşünülebilir. Sayfalar ilerledikçe bu planın zengin bir içerikle beslendiği görülür. Böylece daha geniş bir kitlenin okuyabileceği bir çalışma olduğu anlaşılır.

Özgürel’in Sâmiha Ayverdi’nin bütün kitaplarını dikkatle okuyup, konularını iyi bir tasnif ve tahlîle tabi tuttuğu anlaşılıyor. Ayrıca Ayverdi’nin beslendiği kaynaklara dikkati çekmiş. Kur’ân-ı kerim veMesnevi’yi bu gözle incelemiş, “Metin Dönüştürme” ve “Metin Ekleme” yöntemi balıkları altında, yazarın bu iki temel kaynaktan nasıl yararlandığını birebir göstermiştir.

*

Denizden bir damla misâli, bu hacimli çalışmadan bazı alıntılar yaparak, eseri bir nebze tanıtmak istiyorum.

Özgürel’e göre Ayverdi romanlarında esas konu, İslâm Tasavvufu temelinde gelişen mânevî arayış yolculuğudur. Bu noktada roman kahramanlarının bizzat yaşadıkları hakîkî aşka ulaşma tecrübesi önemli yer tutar.

Son Menzil’den şu alıntı yapılır: “Ne acı şeydir, kendine, kendinden yakın olandan uzak kalmak! Biz, kendimize yaklaşmak ve bulmak için dünyâya geldik. Aradığımız, bizden uzak değil ki… Halbuki onu kimimiz servette, kimimiz şöhrette, kimimiz şehvette zannetmişiz.”

AKIL-AŞK

Akıl-aşk tartışması mühim konulardan biridir. Özgürel’e göre Ayverdi romanlarında akıl ve gönül berâberliği üzerinde durulur. Ateş Ağacı’ndan şu alıntılar yapılır: “ Aşk, tek ve ölümsüz aşk, akıl gözünün dürbünüdür; göz için görülmesi imkânsız olan uzaklıkları bir dürbün nasıl görülebilir hâle getiriyor ve aradaki mesâfeyi hiçe sayıyorsa, sonsuzu gören mercek de aşktır.”

Yazara göre Ayverdi aklı küçümsemez; onun hakîkate varma yolunda önemli bir araç olduğunu, fakat amaç hâline getirilmemesi gerektiğini söyler. Aklı amaçlaştırmak, plastik bir emzikten doyurmasını beklemek demektir.

Akıl kişiyi gönlün sırlarına giden kapıya kadar götürebilir, fakat ona buradan öteye geçiş yoktur. Öyle der Ayverdi: “O akıl ki gönül âleminin sırlarına varan kapının önünde kör dilencidir. Akıl, fersiz bir kandile benzer; hafif bir rüzgârla sönüp giden bir kandil. Hâlbuki hilkatin esrarlı dünyâsını görmek için, sönmeyen bir meş’ale lâzımdır. Bunun da aşk olduğunu söylersem gene İzzet Efendi’yi hiddetlendirir miyim acaba?”

Şurası da bir gerçek, Ayverdi’nin ifâdesiyle: “Dünya, kafa ve ruh bilgisinin baş başa yarış edeceği bir meydandır. Hangi yarış meydanında tek at koşturulur?”

“Halvet der encümen” veya “el işte gönül Hak’ta” parolasının Ayverdi’de hârika bir örneği vardır: “Öyle kuşlar vardır ki, havada uçarken avını yakalar. Bunlar nafakalarını başka işle meşgulken topladıkları gibi, hayâtın îcapları ile haşır neşir olmuş nice kimselerin de, bu meşgaleleri arasında mânevî gıdâlarını ele geçirmelerine şaşmamalıdır.”

MUTASAVVIF BİLGE

Özgürel inceleme konusu yaptığı dokuz adet romandaki “Kişiler kadrosu” içinde toplumun her kesiminden insanlar bulunduğunu söyler. Bunları Mutasavvıf Bilge tipi, Ârif Tipi; İnançlı Genç Münevver Tipi, Yozlaşmış Genç Tipi, Tanrıtanımaz (ateist) Tipi, Şüpheci Tipi, Gāfil Münevver Tipi olarak sıralar.

Yazara göre Ayverdi’nin bütün romanlarında yer alan Mutasavvıf Bilge tipleri, madde ve mânâyı kendi benliklerinde mükemmel bir dengeye kavuşturmuşlardır. Bunlar, Mesnevi’de dillendirilen “zıtlarla karışmış, mezcolmuş bir mizâca sâhip” kimselerdir. Bir yandan ilmî bilgi ile donanımlı, diğer yandan millî duyguları kuvvetli, insan-ı kâmil konumuna yükselmiş kişilerdir.

Mutasavvıf Bilge tipleri bütünüyle inzivâya çekilmiş, toplum tarafından yadırganan apayrı tipler değildir. Aksine bu tipler, çevrelerince sevilen, dışa dönük, iyi eğitimli, yüksek mevkî ve saygın mesleklere sâhip insanlardır. Çoğu Avrupa’ya okumaya gitmiş, orda çalışmış; ya da bir dönem bulunmuş inançlı ve aydın bu kişiler; aynı zamanda, toplumsal meselelerle ilgilenen, millî duyarlığa sâhip geleneksel değerleri önemseyen kimselerdir.

ÂRİF TİPİ

Ayverdi, romanlarında hayâtın anlamını ve varoluşun neden​lerini akıl yoluyla çözmeye çalışan şüpheci tiplerin karşısına “ârif” tipini çıkarır. Kitâbî bilgileri temel alarak, akıl yolu ile hayâtın anlamı, insanın varlık nedeni ve eşyânın hakîkati üze​rine kafa yoran şüpheci tiplerin sinir buhranları ile sonuçlanan çabalarına karşılık; romanlarda, kulluk bilinci ile Allah’a tes​lim olmuş, hayâtın anlamına hikemî duyuşla vâkıf olmuş ârif tipleri dikkat çeker. Ârif bilir ki, asıl fâil Allah’tır ve dış dünya yaradılışındaki diyalektiği yansıtarak, organik bir bü​tünlük hâlinde akıp durur. Bu bilgiye o, akıl ve kitâbî bilgi yolu ile değil; sezgi yoluyla ulaşmıştır.

İNANÇLI GENÇ

Sâmiha Ayverdi’nin romanlarında, inançlı genç münevver tiplerinin varlığı dikkat çekmektedir. Onlar, Mutasavvıf Bilge tiplerinin oldurucu eğitim halkasında bulunurlar, kâmil insan olmaya müsâit rûhî bir çehre çizerler ve yaşadıkları toplumun geleceği için umut olarak görünürler. Bu roman kişilerinin, çoğu yaşıtlarından farklı olarak, hayâtı eğlenceden ibâret görmeyen, varlık sorunu üzerine düşünen, yaşadıkları dönemin medenî ölçütlerine uygun eğitimi almış, sosyoekonomik konum bakımından yüksek, saygın mesleklere sâhip genç insanlar oldukları görülür. Mürşit konumundaki Mutasavvıf Bilge tipinden etkilenen inançlı genç münevver tipi, olay akışı içerisinde, karşıt değerleritemsil eden maddeci tiplerle karşı karşıya getirilerek, olumlu vasıfları belirginleştirilir.

YOZLAŞMIŞ TİP

Sâmiha Ayverdi, romanlarında yüzeysel, benmerkezci, yozlaşmış genç tiplerine de yer verir. Bunlar, hayâtı tek boyutlu olarak maddî yönüyle kavrarlar. Ömürlerine dünyevî arzu ve ihtirasları yön verir, hayâtı zevk ve eğlenceden ibâret görüp hafife alırlar. Bu kişilerin, romanlarda genellikle inançlı genç münevverler ile ikili zıtlık oluşturacak biçimde ele alındıkları görülür. Bu yolla, yozlaşmış tiplerin mutluluklarının çarpık bir zihniyetin üstüne geçirilmiş iğreti bir hâl olduğu vurgulanır.

Böyle tiplerden bir örnek: “Zekî, malûmatlı, güzel ve şuh. Fakat ziyâde mağrur, ve haşin. İşte bu vasıflan yüzünden ona, akıllı diyemiyorum da, yalnız zekî diyorum. Bence akıl, akla yakışmayan çirkinlikleri ezebilmekle sâbit olur.”

Ayverdi tanrıtanımaz (ateist) bir tip için şöyle der: “Bu akıl ve ilim ona haydut oldu, keşke hiçbir şey bilmeseydi de hilkate kafa tutmak akılsızlığından uzak kalsaydı.”

Sâmiha Ayverdi fikrî yazılarında sıklıkla “gāfil münevver” bazen de “ câhil münevver” tiplerinden bahseder. Romanlardaki görünümleriyle bunlar, yüksek ekonomik ve sosyokültürel seviyeye sâhiptirler, toplumla bağlarını kesmiş, yanlış Batılılaşma kurbanıdırlar. Millî duyarlıktan, târih şuûrundan boşalmış, ezberci, taklitçi kişilerdir.

KADININ DEĞERİ

Ayverdi İslâmiyet’in kadına bakışını İnsan ve Şeytan romanında şöyle dile getirir: “Adamın biri, Râbia Adeviye ismindeki ârif ve mütefekkir kadının yanında dünyâyı zemmediyormuş; o kadar ki ne kötülüğünü, ne vefâsızlığını, ne alçaklığını, ne hıyânetini, söylemedik hiçbir fenâlığını bırakmamış. Muhâtabı sabırla dinleyen büyük kadın, ‘Yavrum demiş, eğer senin dünya ile alâkan olmasaydı onu bu derece kötüleyemezdin.’ Kadın bir dünya değil mi Ferhat? Ona, nefretli ve vahşî bir alâka duyacağınıza, tabiî ve hakîkî bir iştirak kursanız daha iyi değil mi? ‘Kadın erkeğin yarısıdır’, diyen Peygamberimiz, gene, ‘kadın âkıller üzerine gāliptir; çünkü bunlar huşûnet ve kabalıktan perhiz etmiş ululardır’, diyor. Mevlânâ da: ‘Kadın Hakk’ın cemâlini aksettiren ışıktır. O sanki Hâliktır mahlûk değil…’ demektedir. Biz erkekler, kadına dil uzatmakla, meşhur olmak için Zemzem kuyusunu kirleten kötü psikolojiye uyduğumuzun farkında olmuyoruz.”

MİLLÎ SANAT

Özgürel’e göre romanlardaki tüm inançlı münevver tiplerin, millî hassasiyetlere ve târih şuuruna sâhip, çağdaş gençler olarak resmedildikleri görülür. Son Menzil romanındaki Aziz’i şöyle konuşur:

“Gül ve bülbül tekrar eski saltanatlarına sâhip olmayabilir ve Türk zevki onları unutmaktan bir şey kaybetmez. Fakat bir eski bestenin vecdinden yeni bir âhenk meydâna gelmezse Türk sanatı ve zevki için bu gerçekten kayıptır. Bize mâzîden uzayıp gelmiş bir sevk zincirinin asil sesi lâzım… Köksüz çiçeği saksıya dikmez, vazoya koyarız; çünkü bir iki günlük ömrü olduğunu biliriz ve bu bir iki günden sonra da gideceği yer çöplüktür. Ondan ne başka bir gonca ne de mevsimden mevsime tâzelenme ve çoğalma beklenebilir.”

İLHAM MESNEVİ’DEN

Şeyh Gālib Hüsn ü Aşk’ta âdetâ iftiharla “İlhâmımı Mesnevî’den aldım / Çaldımsa da mîrî malı çaldım” der. Özgürel de Sâmiha Ayverdi’nin romanlarında Mesnevi etkisinden söz eder.

Gözde Özgürel Ayverdi’nin romanlarındaki kişiler, olaylar ve örneklerin dayanağı olan Mesnevibeyitlerine dâir birçok örnek verir. Son Menzil romanındaki Ali Feyyaz tipi bir insân-ı kâmil timsâlidir. Onun metâneti, idrâki yalnızlığı ve olgunluğunu tasvir eden satırlar âdetâ Mesnevi’nin ilk 18 beytini hatırlatır:

“Ben her cemiyette, her mecliste ağladım, inledim durdum. Kötü hâlli olanlarla da düşüp kalktım, iyi hâlli olanlarla da.

Herkes kendi zannınca benim dostum oldu, ama kimse derûnumdaki esrârı araştırmadı.

Benim esrârım feryâdımdan uzak değildir. Fakat her gözde onu görecek nur, her kulakta onu duyacak kudret yoktur.” (Mesnevi, c.I, beyit: 5-7)

İnsan ve Şeytan romanındaki kadına yönelik: “Ve nihâyet o, Hâlık ile mahlûk arasında gizli bir köprüdür” ifâdesi, Mesnevi’den yapılan içerik aktarımıdır:

“Muhabbet ve rikkat insânî sıfatlardır. Gazap ve şehvet ise hayvânî sıfatlardır.

Kadın Hakk’ın nûrudur, sâdece sevgili değil, sanki Hâliktır, mahlûk değil.” (Mesnevi, I, b. 2436-37)

İnsan ve Şeytan’daki şu satırlar Mesnevi ile metinlerarası ilgiyi gösterir:

“Karımın dediği gibi, mal, ikbal, alkış ve muvaffakıyet hep hilkatin tebessümleri, senin bize gülümsemenmiş Allahım! Ben ise günün birinde bu gülümseyen yüzün acı acı buruşacağını hiç düşünmedim. Şimdi o izzet ve ikbalden elimde ne kaldı? Bir gölge, kuru ve hazin bir hâtıra!.. İnsanın himmet eli, gök kapısını vuracak kadar yüksek ve uzun da olsa, kendisinin bir hiç olduğunu bilmezse olmuyormuş olmuyormuş işte. Olmuş görünse de gene tepe aşağı düşebiliyormuş...”

Özgürel’e göre bu ifadeler Mesnevi’deki şu beyitlerden mülhemdir:

“Havada uçan kuşun yere düşen gölgesi de toprakta uçar gibi görünür.

O gölgeyi avlamaya kalkan ahmak boş yere koşar ki, tâ​katsiz kalır.

O ahmak, yerdekinin, havadaki kuşun gölgesi olduğundan ve gölgenin aslının nerede bulunduğundan habersizdir.

Gölgeye doğru ok atar. Bu araştırma yüzünden tirkeşinde ok kalmaz.

Gölgenin peşinden koşmaktan ömür tîrkeşi boşalıyor, ha​yat geçip gidiyor.

Bir kimseye Hudâ’nın gölgesi mürebbîlik ederse onu vehimlerden ve gölgelerden kurtarır.” (Mesnevi, I, b.417-423)

Ayverdi’nin misal verme üslûbunu yoğun olarak kullandığı, bunu da Mesnevi’den ve Kur’an’dan ilhamla yaptığı belirtilir. Bir örnek: Mesnevi’de tahta kılıçla gidilen bir savaştan söz edilir (Bk, Mesnevi, c.I, b. 710-715). Ayverdi İnsan ve Şeytan’da aynı misâli kendi üslubuyla kullanır:

“Tahta kılıç kılıf içinde oldukça, kıymetlidir; zîra kılıfa bakan onu kılıç zanneder. Fakat kından çıkınca ağaç parçası olduğu anlaşılıp ateşe atmaya yarar. Tahta kılıcı cenge götürürsen, nâdim olursun. Bu dünyâda rûhuna bak ve gör ki, tahta kılıç gibi mânâsız mıdır, yoksa demir kılıç gibi cevherli midir? Bunun için sen de rûhunu bu dünyâda birçok defalar imtihan et, boş bir güvenle onu mânâlı zannedip son menziline bu boş zan ve îtimat ile gitme.”

MİSALLERLE ANLATIM

Özgürel Ayverdi’den ilgi çekici misal verme örnekleri seçmiş. Bu tarz Kur’an ve Mesnevî üslûbudur. Meselâ kişinin kendini dünyevî işlere kaptırmasının sonuçları Son Menzil’de şöyle misallendirilir:

“- Kabahat benim değil. Sahiden peşlerine takıldım gidiyordum, ama köşe başında gözüme bir insan pisliği ilişti, beni yolumdan o çevirdi. Dedi ki: “Sersem herif, kimlerin arkasın​dan gidiyorsun? Dün ben bir adamın çıkınında öpe koklaya, üstüne titreye titreye evine götürdüğü ekmek ve güzel kokuluyemişlerdim. Bir gece onların içlerinde misâfir kalmakla bak ne hâle geldim! Sen de mi dünyâya karışıp bana dönmek, kötü kötü bir köşeye atılmak istiyorsun?”

Bir başka öğretici misal:

“- Bak şu kuşlara, hiç uçarken birbirlerine çarpıyorlar mı? dedi.

*​ Hayır efendim! dedim.

*​ Çünkü biri yukardan uçarken öteki aşağı iner. Sen kuş kadar da mı olamıyorsun? Baktın ki karşındaki öfkelenmiş sen de aşağıdan al… Geçim böyle olur oğlum…”

SONUÇ YERİNE

Yazıyı Emine Gözde Özgürel’e içten tebrik ve teşekkürle ve ulaştığı “sonuç”lardan kısa bir özetle bitirelim:

Sâmiha Ayverdi, romanlarında insanı ele alır, onun psikolojik buhran ve arayışlarını irdeler. Tasavvufî bağlamda insanı, âlemin kendisinde dürülü bulunduğu bir nokta olarak görür. Toplumsal planda ise insanın değerinin ölçüsü toprağına, insanına ve millî şuura bağlı bir vatandaş olmasıdır. Bütün bu yönleriyle “insan”ı konu alan Ayverdi, çok değerli ve üretken bir yazarımızdır.

Ayverdi romanlarının odak noktasında bireyin mânevî arayışı vardır. Bu arayış, İslâm tasavvufunda karar kılar. Kişinin varlığından soyunup, kendi yokluğunu Allah’ın varlığı ile buluşturması anlatılır. Bu da hakîkî aşka ermekle gerçekleşir. Onun romanları, bu bireysel-tasavvufî tecrübeyi akıllar ölçüsüne indirir. Böylece o, mânânın arkasına sır vurarak onu ayna hâline getirir ve başkalarının anlayışına açmış olur.

Sâmiha Ayverdi’nin romanlarında içselleştirilmiş mânevî tecrübelerin hikayesi dile getirilir. Bu noktada mânâ, madde ile birleşir, derûnî tecrübe, kelimelerle buluşur. Böylece o, İslâm tasavvuf düşüncesinden hareketle, edebî anlamda değer üretmiş bir yazar olarak görülmelidir.

1 Zekai Başkal, Sâmiha Ayverdi, Taşhan Kitap yayınları (Tokat), Ankara, 2013, s. 9 ve 22.
2 Emine Gözde Özgürel, Sâmiha Ayverdi’nin Romancılığı, Akçağ, Ankara, 2012, “Takdim” (Nurullah çetin) s. 21.

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.