Sağlıklı tasavvuf eğitimi

54 senedir Tasavvuf alanıyla meşgulüm. Ülkemi, milletimi, insanımızı, dinimi, tasavvufi din anlayışını seviyorum. Pek çok kimse gibi toplumumuzdaki yozlaşmadan dolayı büyük üzüntü duymaktayım. İslam dünyasının dağınık ve ihtilaf içinde olması, Gazze bana keder veriyor. Bu olumsuz tablonun değişmesi, işlerin daha iyiye gitmesinde milletimizin öncü olacağına inanıyorum. Pek çok meselemiz ve sıkıntılarımız var. Ramazan boyunca üzerinde durduğum din anlayışı üzerine eğilerek bir sonuca varmak istiyorum. Türk milleti İslam dairesine girince bu dinin yayıcısı, koruyucusu ve temsilcisi oldu. Sanatta, medeniyette, özellikle de insanlıkta ve ahlakta örneklik etti.

Yahya Kemal “Medeniyetimiz Mesnevi ve cihat medeniyetidir” der. Mesnevi yazarı Hz. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram… Bunlar bizim kültürümüzün ve din anlayışımızın temel taşları idi. Yazıcıoğlu Mehmed’in “Muhammediye“si, Anadolu’da her evde bulunur ve topluca okunurdu. Günümüzde ne hazin ki bunlara küçümseyerek bakan bir anlayış doğdu.

SEKÜLER KESİMLERİMİZ

Burada körü körüne bir tekke ve tasavvuf övgüsü yapmak istemiyorum. Ama şu bir gerçek; özellikle Osmanlı toplumunda tekkeler bulundukları çevrede kötülüğe değil iyiliğe örnek olan bir atmosfer oluşturmuşlardı. Taassupsuz dindarlığın merkezi idiler. Elbette büyük çoğunluk bilfiil tekke mensubu değildi. Ama bu kurumlardan yayılan manevi hava az veya çok herkesi etkilemekteydi. Dergahların yokluğu taassuba zemin hazırlamıştır. Bugün ise tarikat görünümlü kuruluşların çoğu taassup üreten yerlerdir. Çünkü gelenekten kopmuşlardır. Bu yüzden tarihi tekke ve tasavvuf anlayışına da söz getirmekteler.

Günümüz Türkiye’sinde hatırı sayılır bir seküler kesim var. Birçoğu iyi eğitimli, orta ve üst gelir grubuna dahiller. Küresel ve modern hayatın dayatmaları altında kendilerinden, öz kültürlerinden ve kutsaldan kopmuş durumdalar. Maneviyat bir ihtiyaçtır. Söz konusu kesim, yaygın dindarlığın şekilci, mutaassıp ve dışlayıcı anlayışına bakarak İslam’a karşı mesafeli durumdalar.

Bu durumda gelsin meditasyon seansları, kişisel gelişim kursları, reiki öğretileri. Her hafta Hindistan’ın bir kutsal şehrine uçak dolusu insanımız gidiyor. Anlık mutluluk kırıntıları yakalayanlar yanında, bunların büyük çoğunluğunun mutlak huzuru bulduklarını sanmıyorum. Yaptıkları masraf da cabası.

DEİZMDEN MESNEVİ’YE

Dr. Gözde Özelce’nin hazırladığı bir Din Sosyolojisi doktora tezi var. İsmi uzun, “Modern Türkiye’de Yeni Tasavvufi Eğilimler Kadın Sufileri Rehber Edinenler.” Özelce’nin görüştüğü, başlangıçta Deist olup bir Mevlevi kadın mürşide bağlanan 48 yaşında bir bayan öğretmen şöyle diyor:

“Ah ah kurslara ne paralar verdim. Yok reiki uzmanı olacağım, yok evrensel enerji. Bunlar peşinde dolaş dur. Ama altı boş, bomboş anlıyor musunuz? O günlerime acıyorum, böyle on yıla yakın geçti. Sonra bir arkadaşım geldi, gel seni bir sohbete götüreyim. Meğer H. N. Hoca imiş. Ben de başladım Mesnevi okumaya. Meğer bizim ne güzel bir zenginliğimiz varmış da ne hale gelmişiz. Yazık vallahi de billahi.”

Şimdiden bayramınızı tebrik ederim.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.