Şehidin asil babası

Rıza Akdemir (1930-2012) kaymakamlık, valilik, müsteşar yardımcılığı yapmış bir fikir ve sanat adamıdır.
Şiir, nesir, çeviri 25 kitabı çıkmıştır. Kaymakamlık hizmeti verdiği yerlerde hep örnek insan, “baba adam” olarak anıldı.
Rıza Akdemir gönlü memleket sevgisiyle dopdolu biriydi.
Bu milleti ayakta tutan inançlı ve sabırlı insanımızı çok iyi tanırdı.
Yazı ve şiirlerinde onları ustalıkla anlatır.
Türk milleti yıllardır şehitler vermektedir. Anadolu’nun bağrı yanık ana babaları, çocuklarının şehit haberleriyle elbette üzülürler, içleri kan ağlar. Ama isyan etmezler, yaygara koparmazlar, “vatan ağ olsun” derler. Çünkü vatan ve millet sağ olmadıkça gerisinin anlam taşımayacağını iyi bilirler. Bu inanış ve düşünce onların genlerine işlemiştir, bu konuda gösteriş yapmazlar.

AKDEMİR’İN ŞİİRİ

Rıza Akdemir’in “Şehidin Babası” adlı uzun bir şiiri var.
Manzum olarak bir şehit babasının hikayesini anlatır. Bu şiirin tamamını vermek için yerimiz müsait değil. Aynı isimdeki kitaptan okunabilir. Şiiri özetle düz yazıya çevirerek sunacağım.
Akdemir, olayı askerlik şubesi başkanı bir subay arkadaşından dinlemiştir. Güneydoğu’dan şehit cenazelerinin geldiği günler.
Yurdun çeşitli beldelerine ateş düşmektedir. Akerlik şubesi başkanı anlatmaya başlar:
Bir yaz günü şubede çalışmaktadır, nöbetçi er içeri girerek epeydir bekleyen biri olduğunu söyler. Hemen adamı çağırtır, gelen yaşlı ve yorgun biridir.
Hüzünlü bir sesle yavaş yavaş anlatır:
Adım Hacı Mustafa, evimiz az ötede, iki ay önce oğlum şehit oldu. 20 yaşında çakı gibiydi.
Vatanını çok severdi. Komşumuz Ali Bey’in kızıyla nişanlıydı.
Davullu zurnalı, al bayraklarla süslü güzel bir nişan töreni yapmıştık.
Askere gitti, hasretle bekledik.
Günler gelip geçti, son mektubunda “Ramazanda ordayım” diye yazmıştı.
Terhisine 17 gün kalmıştı, gözümüz yollarda beklerken bayrağa sarılı tabutu geldi. Kanlı avuçlarında nişanlısı Elif’in birkaç tel saçı vardı. Üzüldük, ne yapalım vadesi bu kadarmış.

’17 GÜN EKSİĞİ VAR’

Subayın anlattığına göre yaşlı adam nefeslenir, doğrulur, biraz daha canlı sesle şöyle devam eder:
Bir sıkıntısı vardır, vatana borçlu giden acaba şehit sayılır mı? Oğlunun askerliğinin bitmesine daha 17 gün vardı. Bu sebeple oğlu öteki dünyada belki üzülebilir. Şöyle der:
“Bu vatana, millete borcu kalmasın beyim/ On yedi gün eksiği yerine ben edeyim” “Bir tek bu umut kaldı hayata karşı bağım/ Bakma yaşlılığıma ben de eski toprağım” “Benim de bayrak tutar, silah tutar bileğim/ Budur senden son arzum, budur senden dileğim” Göz yaşlarıyla yanakları ıslanan adam, subayımızı ağlatır, kalkıp onun ellerini öper. Şiir şu dizelerle biter:
“Vicdanı böyle yüce, imanı böyle metin/ Eğiniz başınızı önünde bu milletin.”

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.