Söke’de efsane bir çiftlik

Kendi çapımda özellikle hatıra kitaplarına meraklı, okuyan, neşriyatı takip eden biri sayılırım. Heyhat, hiç de öyle değilmiş! Ta 2005’te çıkmış önemli bir kitabın varlığını yeni öğrendim.
Değerli dost Cangüzel Züfikar haber verdi: “Batnas Tepelerinde Zaman” (Yapı Kredi yayını).
Yazarı Saffet Tanman. 1912 doğumlu, yüz yaşında 2012’de vefat etmiş.

Saffet Hanım bilgili, eğitimli, asil bir kadın; yüksek tahsilli, üç yabancı dil bilen, kültürlü bir kimse. 1937’de Gemi Yük. Müh. Fahri Tanman’la evlendi. Onunla birlikte Almanya ve Amerika’da yaşadı. 1949’dan itibaren hayatının büyük kısmını eşiyle birlikte Söke’de Büyük Menderes ovasında, aileden kalan arazilerinin ıslah ve imarına ayırdı. Burada Batı Anadolu’nun en büyük çiftliğini kurdular.

Saffet Tanman kitabında yaşadığı çevreyi, kurdu kuşu, böcekleri, bitkileriyle canlı bir şekilde anlatır. Onun asıl konusu insandır. Başta Yörükler olmak üzere, o günlerdeki Ege köylüsünü, bilhassa kadınları bütün doğallığı ve gerçekliği ile tanır. Onlara çok şey öğretir ve onlardan çok şey öğrenir. O doğayı ve insanları kalpten seven biriridir. İnsancıldır, cömerttir, vericidir, mücadelecidir ve öğrenmeye, tanımaya meraklıdır.

1949-1950’li yıllardayız. Yol, su, elektrik, sağlık hizmeti yoktur. Etraf börtü böcek, sivrisinek, akrep doludur. Avrupa, Amerika ve İstanbul şartlarında yaşamış genç bir kadın birdenbire en ağır ve zor bir ortama girer. Ama o azimli, inançlı ve kararlıdır. Eşi ise idealist ve çalışkandır.
Sonunda örnek bir çiftlik kurarlar. Bu arada pek çok misafir ağırlarlar. İşte bir örnek:

SOL TEORİNİN İFLASI

Bir seferinde altı sene boyunca Ankara’da bir üniversitede ders vermiş Alman bir sosyolog, karısı ve genç kızıyla birlikte, ellerinde tavsiye mektubu, çiftliğe geldiler.
Profesör, işçiyle işveren arasındaki problemler hakkında bir kitap yazıyormuş.
Bunun için tarım sektöründe çalışan işçileri yerinde görmek, dinlemek istemiş.

Kendisi çok iyi Türkçe biliyordu.
Bizden bir cip rica etti:

“Şoför beni işyerine kadar götürsün, sonra yalnız bıraksın, ben işçilerle yalnız konuşmak istiyorum” dedi.

Karısı ve kızı da harabeleri geziyor, bol bol resim çekiyorlardı. Bir hafta olmuştu.
Gitmeye hazırlanıyorlardı. Profesör bize biraz şaşkın biraz da üzgün bir ifadeyle ev sahipliğimizden dolayı çok teşekkür etti:

“Ama” dedi, “Siz benim yazmakta olduğum kitabımı altüst ettiniz. Benim gibi solcu bir sosyologu şaşırttınız. Günlerden beri hangi işçinizle konuşsam, ne aldığı paradan, ne fazla çalıştırılmaktan, ne de yediği içtiği şeylerden şikayet ettiremedim. İşlerinin hiç de kolay olmadığını gördüm ama sanki kendi işleriymiş gibi canla başla çalışıyorlardı.
Ben bunun sırrını çözemedim. Bu normal bir durum değil, benim teorilerime uymuyor.”

Fahri gülümseyerek dinliyordu.
Ben lafa karıştım:

“Bizde sömürü yerine çalışanın hakkına saygı ve şahsına sevgi vardır” dedim.

“Evet” dedi, “Onlar da sizi seviyorlar ve bunu söylüyorlar. Siz beni, kitabımda değişik bir başlık açmaya zorladınız.
Buna teşekkür ederim.”

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.