Tasavvuf karşıtlığı yanlıştır

Konya Büyükşehir Belediyesi’nin çok değerli kültür çalışmaları var. Bunlardan biri de yeni çıkmaya başlayan tarih, kültür, sanat ve medeniyet konularını ele alan “Darulmülk Konya” adlı dergidir. Derginin ikinci sayısında merhum Mustafa Sabri Küçükaşçı’nın Mahmut Erol Kılıç’la yaptığı kıymetli bir röportaj yer almakta. Bu röportajda M. Erol Kılıç şöyle diyor:

Çağdaş Türk ilahiyatçılığı, çağdaş Türk tarihçiliği, istisnalar hariç pozitivist, rasyonalist ve neo-selefik (yeni selefi) bir formasyonun tesiri altındadır. Bu bazı akademisyenlerde çok bariz bir şekilde görülür. Tasavvuf doktrinini de bilmedikleri için mesela vahdet-i vücud onlarda panteizmdir. Osmanlının ana akidesi olan Vahdet-i Vücud’tan bahsediyorum. Yani Varlığın özde aynı cevherden gelip tezahürde farklılaştığı fikri. Vahdet-i Vücud’un ne olduğu bilinmeden asla Selçuklu – Osmanlı tarihçiliği yapılamaz! Bugün artık bazı Batılı tarihçiler bile Osmanlı’daki ‘Birlikte Çokluk’ siyasi-içtimai anlayışının arkasında bu fikrin olduğunu itiraf ederlerken bizdeki kasabalılar bunu görmüyorlar.

TASAVVUFSUZ DİN EĞİTİMİNİN ÜRÜNLERİ
Mesela Konya, Mevlana’nın Konya’sı, İbn Arabi’nin Konya’sı, bu manada çok güzel örneklerle dolu: İnsan-insan, insan-devlet, insan-din adamı ilişkisi, hatta gayrimüslimlerle ilişkiler… Mevlana gibi bir din aliminin cenazesine bir Ermeni ve bir Rum’un da iştirak ediyor olması, birilerinin de çıkıp defolun kafirler ne işiniz var sizin burada dememesi, bunların hepsi Konya’nın yüksek irfan seviyesine işaret ediyor.

Mevlana’yı anlamamak aslında bir turnusol kağıdıdır. İbn Arabi’yi anlayan toplumlar ve anlamayan toplumlar olarak İslam tarihini ikiye ayırıyorum. Bir yerde İbn Arabi, bir yerde Mevlana baş tacı edilmişse orada İslam Medeniyeti yeşeriyor. Bir yerde bu iki kişi dışlanmışsa orada el-Kaide ve Işid benzeri yapılar ortaya çıkıyor. Bugün Afganistan modelinde ders müfredatlarının hiçbirinde Mevlana yer almaz, İbn Arabi yer almaz. Afrika’da petro-dolarlarla kurulan şeriat fakültelerinin herhangi birinin ders programında ne Mevlana ne de İbn Arabi yer alır. Peki ürün nedir, çıkan netice nedir? O üniversite ve medreselerden çıkan öğrenci tipi, Şebab, El-Kaide, Işid gibi hareketleri oluşturmuşlardır.

İBNİ ARABİ ETKİSİ
Diriliş Ertuğrul dizisinin ilk bölümlerinde, senaryo icabı İbn Arabi isimli bir karakter vardı biliyorsunuz. Bu İbn Arabi, gerçek İbn Arabi değil, kurgu malum. Bakınız, suyunun suyunun tesiri bile büyüktür. Dizinin yapımcısı, beni Şile taraflarındaki film platosunda gezdiriyordu. Dedim ki kendisine, “Gazetede okudum Finlandiyalı bir hanım Youtube’dan alt yazılı olarak bu diziyi izlemiş”. Dizideki İbn Arabi figüründen etkilenmiş ve onu araştırmaya başlamış, hayatını okumuş. Bakmış bazı kitapları var, İngilizce, Almanca neyse. Kitapları sipariş etmiş ve okumuş. Bir gece rüyasına İbn Arabi giriyor ve Müslüman oluyor. Sizin haberiniz oldu mu, duydunuz mu diye sordum arkadaşa.

“Hocam, bu bir tanesi, bize ulaşan şu an on iki kişi var”, dedi. Bakınız birinde tesir var, birinde tesir yok. Hepsine saygı duyuyorum ama ben bir kişi tanımıyorum ki “Büyük İslam alimi diye bilinen İbn Teymiyye’nin İngilizce’ye tercüme edilmiş kitaplarını aldım okudum, muhteşemdi, çarpıldım ve Müslüman oldum” demiş olsun.

“Ben Mevlana’yı tanıdıktan sonra Müslüman oldum” diyen. “Müslüman olmadım henüz ama Mevlana’yı çok seviyorum”, diyenler var.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.