Meczup

Kubbealtı Lugati’ne göre meczup, Allah aşkıyla aklı başından gitmiş, dünyaya aldırmaz duruma gelmiş olan kimse demektir. Halk arasında deli, divane diye de anılır.

Eskiden her şehrin, her beldenin meczupları vardı, şimdi de vardır. Halkımız genellikle bunları hoş tutar. Belki bazısı sıradan zararsız akıl hastasıdır. Ama bunu dıştan bilemeyiz ki. Onun için hepsine iyi gözle bakmak bizim millet olarak güzel geleneklerimizden biridir. Bu sayede meczupların ihtiyaçları, onları tanıyanlar tarafından karşılanır.

“İstanbul Velileri ve Delileri” adlı kitapta, 16 ve 17. asır meczuplarından bazıları tanıtılır. (Hazırlayanlar: Mustaf Tatçı-Musa Yıldız)

Bu köşede Kamil Uğurlu’nun Kahramanmaraş Şehrengizi adlı kitabından söz etmiştim. Eserde “Maraşın Divaneleri” başlığı altında, bu şehrin son dönem meczupları anlatılır. Onlar için “şehrin cezbeli gülleri” dendiği ifade edilir.

MARAŞ’IN CEZBELİ GÜLLERİ

Bu meczuplardan biri “Hortum” lakaplı kimsedir. Aşağıda anlatılan hadise meczubun son yıllarına ait olmalı. Şimdi sözü Kamil Uğurlu’ya bırakalım:

“Onlara başka gözle bakmak, yani onlarla eğlenmek amacıyla aşağılamak, azarlamak, onları darbetmek gibi incitici hareketlerde bulunmak durumunda, bunları yapan kişilerin başına mutlaka bir felaket geleceğine inanılırdı. Ki, örnekleri vardı, çoktu.

Hortum, belli ki dudaklarını kontrol edemiyordu ve bu sebeple çenesinden bağrına doğru devamlı bir salya akıntısı vardı. Onun hamisi eczacı Lütfi Efendi, bu salyayı devamlı olarak silerdi, bunun için yanında mendil taşırdı. Onu, kendi makamına oturtur, yemeği eczacının yardımıyla birlikte yerler, kahveyi birlikte içerlerdi. Bir gün böyle bir manzaraya Lütfi Efendinin mevki sahibi dostların biri şahit oldu. İğrendi ve bunu belli etti. Arkadaşını hafif yollu tenkit etti. “Yani, bu kadar da olmaz birader” dedi, eczaneyi terk etti.|

Uzun bir süre eczaneye uğramayan bu dostunun evinden dışarı çıkamadığı, hasta olduğu, suratını şeytan çarptığı söylendi. Yüzüne felç inmişti ve salyasını tutamıyordu.

Mesele anlaşıldıktan sonra Hortum’dan af dilendi. Ama o kırılmıştı, uzun süre naz etti, onu affetmediğini ve onun için dua etmeyeceğini söyledi. Çok uğraştılar.

Ve affetti.

Ve o mevki sahibi kişinin suratı düzeldi, sağlığı yerine geldi.

Ve o da Hortum’un bağlıları, dostları arasına karıştı.”

VİRANEDEKİ DEFİNE

Kamil Uğurlu’nun yazdıkları burada bitiyor. Erzurumlu İbrahih Hakkı’ya mal edilen şu beyit meşhurdur:

“Harabat ehline hor bakma şakir / Defineye malik viraneler var!”

Şu hadisle bitirelim, Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuş: “Nice üstü başı perişan, kapılardan kovulmuş kimseler vardır ki, Allah’a yemin etseler Allah onları yemininde haklı çıkarır” yani isteklerini yerine getirir.” (Müslim, Birr, 138)

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.