Akışa uymak

İstanbul’da yaşayan oğlum, bayramda İzmir’e gelmek üzere planlarını biraz erken yaptı. Eşinin iş yerinde doğan yeni durumlar sebebiyle hesapları değişti, bayram tatilini kısa tutmak mecburiyeti doğdu. Arefe günü öğleden sonrası için Yenikapı- Bandırma feribotu için biletini almıştı. Son dakikada, hasta olan bir yakınlarının durumu ağırlaştı; emr-i Hak vuku bulabilir düşüncesiyle yola çıkmaktan vazgeçtiler.

O gün akşam saatlerinde hastanın durumu biraz düzelince arabayla İstanbul’dan İzmir’e hareket ettiler. Yolda telefonla aradım; üzgün ve gergin olabilecekleri düşüncesiyle şu mealde teselli edici sözler söylemek istedim:

Hayatın, olayların bir genel akışı vardır. Bir büyük ve külli planın uygulanışı söz konusudur. Bu akışı bir nehre benzetebiliriz. Nehir dağlardan, vadilerden toplanan sularla; bazı yerlerde hızlı, bazen yavaş, ama sürekli akmaktadır. Hepimiz o akışın içinde birer damlayız. Akışın doğal seyrine uyarsak, daha mutlu oluruz.

Nehirdeki bir su damlası, ben bu akışın dışında kalacağım veya akışın ters istikametinde geriye doğru gitmek istiyorum demek lüksüne sahip değildir.
Farz-ı muhal damlanın böyle bir davranış içinde olduğunu ve akışa direndiğini düşünelim; bu takdirde ancak kendini yormakla ve yıpratmakla kalır. Hiçbir zaman istediğini başaramaz. Gidişe uymalı, evrensel akışa katılmalı, çıkıntılık yapmamalı.

AH TESLİMİYET
“Ah teslimiyet” yazan hat levhaları vardır. Tam da demek istediğimiz anlamı dile getirir. Nedir teslimiyet? “teslim” kelimesinin kökü “selam”dır, selamettir. “İslam” teslim olmak, müslüman olmak demektir. “Teslim” de aynı anlama gelir. Teslim olmak uymak demektir. İslam ve teslim; kurtulmak, güvenlik, esenlik gibi manalar taşır. Teslimiyet ise teslim olma, boyun eğme, kendini verme demektir.

Teslimiyetin nihai gayesi kayıtsız şartsız Hakk’a teslim olabilmektir. Bunun sonucu alemde cereyan eden bütün olayları serinkanlılıkla karşılamayı, akışa uymayı gerektirir. Çünkü yegane fail O’dur ve görmesini bilenler için, her olanda hayır vardır.

PASİFLİK Mİ?
Burada pasif bir hayat anlayışına özendirdiğimiz sanılmasın. Konuyu teolojik alana taşırsak söylenecek şudur: Bizim yapıp ettiklerimizde iki güç hakimdir. İlki kendi irademiz, seçimlerimizdir. İkincisi külli irade, yani Allah’ın dilemesi ve belirlemesidir.

Hayatımızı bir satranç oyununa benzetebiliriz. Bilindiği gibi bu oyun belli kurallara göre oynanır. Bu kuralları değiştirmek oyuncunun elinde değildir.
Ama o, her taşı için mevcut birçok seçeneği kullanma hürriyetine sahiptir. Yani oyuncu, seçimini belirlenmiş kurallar çerçevesinde yapmak durumundadır. Bu da onun bir açıdan bağımlı, bir başka açıdan özgür olduğunu gösterir.

Özgürlük alanımız bize yetip artacak kadar geniştir. Satranç oynayacaksak onun kurallarına (nehrin akışına) uymak durumundayız. Zaten nehirler denize erişince susacaklar ve mesele bitecektir: “Cuylar çün erdiler deryaya hamuşoldular.”

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.