AŞK VE İHANET

Kamu oyunun yakından tanıdığı İskender Pala velut bir yazardır. Divan şiiri ve Türk Edebiyatı hakkında birçok kitabı var. Son yıllarda tarihi romanlar yazıyor.

Sondan bir önceki romanı Karun ve Anarşist, kapağında “1. Baskı 150 bin adet” spotu yer alır.

İskender Pala Uşak’lı, memleketine olan borcunu, bölgenin eski sakinlerini gündeme getirerek ödemek istemiş. Milattan önceki asırlarda Gediz ve Menderes nehirlerinin arasındaki topraklarda yaşamış olan Lidyalılar altın imali ve işlemeciliği ile meşhurdur. Kral Krezüs (Karun) dönemi en zengin devirdir.

O zamandan kalma birçok antik eser Uşak Müzesi’nde sergilenmekte iken, bunlardan Karun Hazineleri denen çok kıymetli eşya çalınıp yabancılara satıldı. Kitaptan öğrendiğimize göre, çok uzun uğraşlardan sonra ABD Metropoliten Müzesindeki 66 parçalık koleksiyon 1993 yılında geri getirildi. Bunun için sadece avukat ve mahkeme masrafı olarak 40 milyon dolar ödendi.

İNSAN HEP AYNIDIR

Esas konuya gelirsek, yazar 3 kişi üzerinden hareketle Lidyalılardan bugüne atlar. Bu sırada evrensel konulardan aşk ve ihanet üzerinde durur. 12 Eylül darbe döneminde bu defa İstanbul’da gene 3 arkadaş vardır. Onlar arasındaki aşk ve ihanet dramatik bir üslupla işlenir.

Talihsiz iki başkahramanın isimleri bile aynı harflerden oluşur. Lidya’daki Edusa, Asude; Halludas ise Sadullah olur. Ana fikre göre günümüz, tarihin bir yansıması ve aynasıdır. Yazar bir söyleşide şöyle der: ”

“Gök kubbenin altında değişenler yalnızca kıyafetlerdir; insan hiç değişmez, ihtiraslar ve düşmanlıklar, iyilikler ve dostluklar, sevinçler ve kederler hep vardır. Karun ve Lidya’yı araştırırken öyle insanlara rastladım ki bugün hâlâ Uşak’ta yaşıyorlar.”

Lidya Kralının altına, zenginliğe olan düşkünlüğü ve kibri ile Karun’a benzemesi ne ise, o zamanların ihtiraslarının aynası olan 12 Eylül’ün anarşistleri de aynıdır. Kitabın ismi budan doğar: “Karun ve Anarşist”

SAHTE DEVRİMCİLİK

Beni asıl etkileyen, 12 Eylül darbesine getiren günlerde ve darbe sonrasında farklı grupların düşünceleri, Emniyet ve Yargıdaki menfaate dayalı yolsuzluk örnekleridir: “Adını devrimcilik koyarak kendi hesabına soygun ve hırsızlık yapan, cinayet işleyip başkasının üzerine atan, vicdan ve ahlaktan yoksun alçaklar. Komünizmi dava edinmiş gibi davranıp kapitalist ve muhteris zevklerin peşinde kaybolanlar”dan söz edilir.

12 Eylül dönemine ait ilginç tesbitler var: “Solcuları oyalamak istersen tiyatro, dincileri oyalamak istersen mevlit.”

O günkü sol çevrelerin sanatı alet etmeleri hazindir: ” .. biz de silahla gerçekleştiremediğimiz devrimci fikirleri tercümelerin arasına boca ederek, sahnede Çehov söylemiş gibi devam ettiriyorduk.”

TARİH BİLİNCİ

Yazarımız yeni nesillerde tarih bilincini geliştirme konusunda kahramanlardan birini şöyle konuşturur: “Bütün ilkokul çocuklarının okula başlamadan evvel Fatih’in türbesine götürülüp oradan okula gönderilmesini aklından geçirdi. Her şehirde ziyaret edilecek bir kahraman elbette bulunurdu. Gelecek nesillerin kendi kimliklerini ve hangi potansiyele sahip olduklarını idrak etmeleri şarttı.”

Kitaba göre “Gönüllere girmek ancak gönül vermekle mümkündür.” Bir bilge şöyle der: “Bir şehrin fethi, orayı kılıç gücüyle ele geçirmek değil, kendi geleneklerini yerleştirip yaşatabilmektir.”

İskender Pala’dan Uşak’a borcunu ödemesi için, şehrinin ismini ölümsüzleştiren Hüsameddin Uşşaki ve takipçileri hakkında da bir roman yazması beklenir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.