Bekir Sıdkı Sezgin’in manevi dünyası

Bir önceki yazıda B. S. Sezgin’in sanatından söz etmiştim. Bugün onun manevi tarafına değinmek istiyorum. Öğrencisi M. Hakan Alvan’ın bir yazısından faydalandım.
Tasavvuf inanışının kültür ve irfan hayatımızda sanıldığından daha çok yeri vardır. Tasavvuf ve sanatın ortak zemini gelişmiş dugulardır. Geçmişte musiki adamları, daha çok tekke çevrelerinde yetişti. Özellikle Mevlevi dergahları bir tür konservatuvar hizmeti gördü.
Bekir Sıdki Sezgin de tasavvuf ortamında yetişmiş değerli bir sanatkardır. Annesi tarafından gelen musıki kabiliyeti ve babasından aldığı dini musıki kültürü sebebiyle seçkin bir çevrede bulundu.
İlmin yanında ilahi aşkın ve hoşgörünün ve nezaketin yaşandığı bir ailede büyütülen Bekir Hoca, dindarlığın bağnazlık ve yobazlık olarak yaşanmadığı bir muhitte yetişti. Babası Hafız Hüseyin Efendi, küçük Bekir’i o yılların konser salonu niteliğinde olan gazinolara götürür, fasıl dinletirdi.

TASAVVUF TERBİYESİ

Müslüman Türk aile yapısı bir de tasavvuf terbiyesiyle daha da incelirse, Bekir Hoca’nın ailesi gibi olur. Böyle bir ailede yetişen Bekir Bey’in babası Hafız Hüseyin Efendi, İstanbul Cerrahpaşa’da bir camide müezzin ve Kadiri şeyhi idi. O, genç yaşta babasından el aldı ve derviş oldu.
B.S. Sezgin tasavvuf ahlakını ve yüksek sanat kabiliyetini mezcetmiş ve her tavrında bu özelliğini göstermiştir. O musıkiyi ibadet şuuruyla icra ederdi.
Öğrencilerine şöyle derdi: “Bakın çocuklar ben bir musıki eseri okurken tüm kainatın bir orkestra gibi bana eşlik ettiğini hissediyorum.” Maneviyatı çok kuvvetli idi, şarkı olsun, dini musiki olsun fevkalade etkili bir tavırla okurdu.
Bu üstün tesiri Hakan Alvan şöyle açıklar: “Eğer insan bir konuyu sever ve tüm gayretini ona sarf ederse Cenab-ı Hak, o mesele hakkında o kuluna ‘fetih’ nasib eder. B. S. Sezgin musıki konusunda ‘fetih’ sahibi bir zattı; dolayısıyla insanları kendi yörüngesine çekiyordu.” Öğrencilerine sık sık, güzel Kur’an-ı Kerim okumaları gerektiğini, çünki Türk musıkisinin nesilden nesle hep hafızlar tarafından aktarıldığını söylerdi.
Bu zarif, abid, arif ve aşık insan iyi bir hafızdı, derslerinde anlattığı her meseleye, ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerden örnekler verirdi.

MUSİKİ SAYGISI

Bekir Hoca, musıkinin Allah’ın bir nimeti olduğunu, onu olmadık yerlerde ziyan etmenin, bu nimete nankörlük sayılacağına inanırdı.
İzmir’den, İstanbul Radyosu’na geldikten sonra musıki dünyasında kısa sürede efsane bir isim oldu. O yılların gazinocular kralı Fahrettin Aslan kendisini büyük paralar karşılığında sahneye çıkarmak istedi.
Bekir Bey, musıkiye yüklediği kutsallık icabı bu teklifi kabul etmedi.
Aslında o günlerde, kısıtlı memur maaşıyla taksitle bir ev aldığından, paraya çok ihtiyacı vardı. Alaeddin Yavaşca’nın da aynı gerekçeyle benzer bir teklifi reddettiğini biliyoruz.
Ruhları şad olsun.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.