“Bir bayram hatırası”

Değerli okuyucularımın bayramını kutluyorum. Bu köşede tanıttığım “Sır Katibi Samiha Ayverdi ile 36 Yıl” adlı kitaptan bir bayram yazısı:

“1990 yılında lise 3. sınıfta iken babamı kaybettim. En büyük dayanağımızdan mahrum kalmıştık. Aynı yıl çok istediğim İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümünü kazandım, ancak ekonomik sıkıntımız büyüktü. Zira babamdan kalan maaş bizim ancak zaruri bazı ihtiyaçlarımızı karşılamaya yetiyordu. Annem dışarıya el işi yapıyor, bazen eşin dostun ricasıyla onlar için örgü örüyor, bunlardan gelenleri de harçlık yapıyorduk. Ancak yine de sıkıntı bitmiyordu. Üniversite masrafları oldukça ağırdı. Kitaplarımı ve ihtiyaçlarımı gidermekte zorlanıyordum. Devletin verdiği kredi ile kitap masraflarımın bir kısmını karşılıyordum. Bu arada bir hocamın tavsiyesiyle tanıştığım Halil Açıkgöz, bana birçok bakımdan destek olmuştu. En başta da sayesinde iyi bir dost ve arkadaş çevresine girmiştim. Yine onun vasıtasıyla Kubbealtı Akademisi Vakfı yetkililerinden Sait Başer‘le tanıştım. Bana da Kubbealtı bursu vermeyi sağladı. Bu burs okul hayatım boyunca bana büyük destek oldu.

İşte bu yıllardan bir bayram arefesi idi. O gün de yine Halil hocamla çalışmış, daha sonra da Beyazıt civarındaki bazı dost ve ahbaplara uğrayıp bayramlaşmak istemiştim. Ama içimdeki bir sıkıntı da beni iyice bunaltıyordu. Zira cebimde beni eve kadar götürecek bilet paramdan başka beş kuruşum yoktu. Bu da şu demekti: Bayram boyunca hiçbir yere gidemeyecek, hiçbir büyüğümü, ahbabımı ziyarette bulunamayacaktım. Eve de hiçbir şey alamayacaktım. İşte bu sıkıntılarla Kubbealtı Vakfı’na kadar geldim. Oradaki tanıdıklarla hal hatır ettik, bayramlaştık; ben izin isteyip çıkarken Sait Ağabey beni bir kenara çekip bir zarf verdi ve “Bu senin için bırakıldı.” dedi. Zarfı açtığımda içinde para olduğunu gördüm ve şaşırarak sordum: “Ben bursumu alalı epey oldu; bir yanlışlık olmalı, bu neyin nesi, kim bıraktı?” Sait Ağabey gayet rahat, “Sen bunu al, bu bursun değil, bu senin için.” dedi. Şaş kınlıkla aldım. Sevincim sonsuzdu. Zarfa tekrar baktım, bursumun beş altı katı kadar para vardı. Derler ya ‘Kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş.’

O paradan annem için küçük bir hediye, ev için ufak tefek bir şeyler, yeğenlerim için minik hediyeler aldım. O bayramda hocalarımı ve büyüklerimi ziyarete giderken elim boş gitmedim. Cebimde de bana yetecek kadar harçlık kalmıştı. O bayram ben çocuklar gibi şendim ve kendi kendime ahdettim: ‘Eğer Allah bana bir gün mesleğimi elde edip para kazanmayı nasip ederse, ben de hiç olmazsa bir çocuğun cebini az da olsa harçlıksız bırakmayacağım.’ Allah’a bin şükür, sözümü yerine getirebilmiş olmanın huzurunu yaşarken o günkü sevincim tekrar tekrar tazelenir.

Peki, o para nereden mi gelmiş. Çok çok sonra bir sohbet sırasında fark ettim: Benim kendilerini şahsen tanıma, ellerini öpme bahtiyarlığına eremediğim Samiha AyverdiAnne’nin kitaplarından birinin telifi imiş o para. Zira Samiha Anne kitaplarının teliflerini hep böyle değerlendirirmiş. Ne dersiniz, hem kitaplarını okuyup feyiz alın hem de telif ücretiyle güzel bir bayram geçirin, bunu da bir bahtiyarlık olarak kabul etmeliyim. Bu arada elim kalem tutup da yazdığım üç beş satırlık yazı ve hazırladığım kitaplarımın teliflerini de öğrencilerim ve ihtiyacı olanlar için harcamış olmak da benim için ayrı sevinçtir. Yıllar önce yine bir bayram arefesinde rahmete kavuşan Samiha Ayverdi Anneyi bir kez daha rahmetle yâd ediyorum.”

***

Birazcık kısaltarak aldığım bu yazı Hayri Ataş‘a ait. Kendisi İstanbul’da bir Anadolu Lisesinde başarılı bir edebiyat öğretmenidir. Son yıllarda kurduğu Post Yayınevi değerli kitaplar neşretmektedir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.