Bir Marksistin hatırlattıkları

“Sigmund Freud’u okuduğum zaman önüme yeni bir ufuk açıldı. Ondan, insan yapısının bir bütün olduğunu, fizyoloji ile manevi alem arasında yapılan ayrılığın yanlışlığını öğrenecektim. Tatmin edilmeyen arzuların doğurabileceği psikozlar, bu arada özellikle seksi tabu yapmanın, tabiat kanunlarına karşı gelmenin doğuracağı hastalıklar konusundaki bahis, benim için çok öğreticiydi. Yüzyıllar boyunca din, örf ve adetler yoluyla yasaklanan pek çok şey, aslında insanı en tabii arzularından mahrum etmişti. Ahlak adı altında, fizyolojik ve psikolojik olarak hasta varlıklar çıkarılıyordu ortaya. Bu, yeni bir yaşam görüşüydü benim için.”

Yukarıdaki ifadeleri Yıldız Sertel’in “Ardımdaki Yıllar” adlı anı kitabından aldım. Yıldız Sertel (1923-2009) Türkiye’nin ilk önemli marksistlerinden Zekeriya-Sabiha Sertel ailesinin kızıdır ve kendisi de inanmış bir marksisttir.

Söz konusu hayat görüşü Batıda son yüzyıllarda ortaya çıkan materyalist-pozitivist düşüncenin geliştirdiği bir anlayıştır. Bu anlayış evvelce iyi niyetle ortaya konmuş olan “hümanist” düşünceyi de etkilemiştir. Sonunda “insancılık” anlamına gelen hümanizmde beşer iyice merkeze alınmış ve insanın temizlikleri gibi neredeyse pislikleri de kutsal sayılır olmuştur.

MADDİ REFAH YETMİYOR
Hümanizm deyince insani “değerler” hatıra gelmelidir. Oysa bazen “değersizlikler”in de ön plana çıktığı görülür. Bir başka tezahür ise, insanın madde planında kalması, ulvilikten uzaklaşması, ruhunu bırakıp sadece bedenine sarılması ve kendini putlaştırmasıdır.

Bize de yansıyan bu dünya görüşünün insanı mutlu etmediği görülmüş ve görülmektedir. Sanayileri gelişmiş, milli gelirleri çok artmış Batı ülkelerinde insanların mutlu olduğunu söylemek zordur. Alabildiğine beslenen bedensel hazlar yetmiyor olmalı ki, bir takım uyuşturucularla yeni hazlar aranmaktadır. Cinsel serbestlik, tecavüzleri önlememektedir. Fert başına düşen gelirin en yüksek olduğu İskandinav ülkelerinde intiharlar en yüksek seviyededir.

Marksizm, sosyalizm, kapitalizm, hümanizm gibi akımlardan bir kısmı belki maddi alanda başarılar ortaya koymuş, hayatı kolaylaştırmış olabilir. Ama insanın bir de manevi yönü vardır. Onun da tatmini ve mutluluğu söz konusudur. Bir başka ifadeyle Batı “dış tabiat” üzerinde yoğunlaşmış, “iç tabiat” diyebileceğimiz deruni-manevi yönü unutmuştur.

ÇARE BİZDE
İnsanın mutluluğu içiyle dışı arasında denge kurmasına bağlıdır. Yaradılışımızda bir takım olumlu ve olumsuz güçler vardır ve bunlar mücadele halindedir. Bencillik, kin, kibir, kıskançlık, çekememezlik, aşırı ihtiras ve arzular ve bunların alabildiğine tatmini insanı basit bir hayvan seviyesine düşürür. Bunların kontrolü ve makul seviyede tutulması “fizyolojik ve psikolojik olarak hasta varlıklar” ortaya çıkarmaz. Aksine olgun, erdemli, paylaşımcı ve sevecen insan tipini ortaya koyar.

Bizim kültürümüz, özellikle tasavvuf anlayışımız asırlar boyu bu olgun insan tipini meydana getirmiştir. Bu insan mutlu, huzurlu, kendisi, çevresi ve Rabbi ile barışık verimli bir bireydir. Bu anlayışa bütün insanlığın ihtiyacı vardır.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.