Türkiye Diyanet Vakfı (TDV)’nın yayımladığı, 2 ek ciltle birlikte 46 ciltlik İslam Ansiklopedisi (DİA)’nın önemi ve değeri hakkında evvelce bu köşede yazılarım çıktı. 1988-2016 yılları arasında çeyrek asırda tamamlanan bu ansiklopedi; başta İslami İlimler olmak üzere edebiyat, tarih ve çeşitli güzel sanatları da içine alan bir kültür hazinesidir, özgündür, bize aittir. Türkiye’nin bilimsel ve entelektüel birikiminin bir mahsulüdür. İnternet ortamında herkesin erişimine açık olarak çok faydalı bir hizmet görmektedir.
DİA’NIN YENİ EDİSYONU
Bu defa DİA’nın “ikinci edisyonu”nun yapılacağını İsmail Kara’nın bir yazısından öğrendim (Bkz. Dergah dergisi, sayı: 353, Temmuz, 2019). İsmail Kara fikir tarihimizle uğraşan, bu alanda çok sayıda ve hacimli kitapları olan değerli bir ilim adamıdır. Araştırmaları özellikle çağdaş Türk düşüncesi, çağdaş İslâm düşüncesi, Osmanlı-Türk düşünce tarihi, din-modernleşme ve din-siyaset ilişkileri üzerindedir.
Onun bu yazısından ve kendisi ile yapılan ve Amerika’da çıkmış bir mülakattan (bkz. (themaydan.com/2017/10/turkiyede-islam-ve-islamcilik-ismail-kara-ile-mulakat/) hareketle birkaç yazı kaleme aldım.
Böylece köşe yazısı sınırları içinde Türkiye’nin fikri ve entelektüel seviyesi, Türk-İslam düşüncesinin geldiği nokta, bunlardan hareketle İlahiyat Fakültelerinin bulunduğu ilmi ve fikri düzey ve bütün bunların DİA’ya yansıması üzerinde durulmuş olacak.
İ. Kara’ya göre İslami ilimler ve İslam düşüncesi alanında Türkiye’deki gelişmelerin bir takım zaafları vardır. Ne kadar kaçınılırsa burada oryantalistik zihniyetin etkisi büyüktür. Sonraki yazılara bir temel olmak üzere önce adı geçen Mülakattan bir özet bilgi:
13 ASIRLIK TECRÜBE
Osmanlı ve Türkiye, Çağdaş İslâm Düşüncesinin merkezinden çıkarıldı, bu merkez Mısır’a ve ikinci derecede Hindistan bölgesine kaydırıldı. Buna gerçeğe aykırı bir gerçek inşa etmek diyebiliriz. Bu akademik olmaktan ziyade oryantalistik çalışmaların siyasi ve ideolojik “operasyon” taraflarıyla ilgilidir ve bunun, İngiltere müdahalesiyle ilgili olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kara şöyle devam eder:
“Aslında bu merkez kaydırma teşebbüsü benim yorumuma göre Osmanlının ve Türkiye’nin tasfiyesinin, peşi sıra İslam’dan ve İslâm dünyasından uzaklaştırılmasının kuvvetli ve programlı bir parçasıdır.”
Çağdaş İslâm düşünürlerinin “Gerçek İslâm” ve “Tarihi İslâm” ayırımları hem metodolojik hem de muhteva açısından çok problemli ve felsefi derinlikten uzaktır.
“İslamcılık” yeni bir yorum kazandı. İsrailiyat, hurafe, bâtıl inanç, bid’at, esâtîrü’l-evvelîn, şirk gibi hususlar kavram olarak eskiden de vardır. Ama bu mefhumlar şimdi tekrar tarif edilerek yeni görüş için araç olarak kullanıldı. Bu suretle İslâm tarihi, Müslümanların 13 asırlık tecrübeleri büyük ölçüde paranteze alındı, devâsa İslâm ilim ve kültür mirası, sanatları ve müesseseler itibar kaybına uğradılar ve gerilere itildiler. (devam edecek)
Bir yanıt bırakın