Dergahtan akademiye

Dergah nedir hiç bilmeyen bir kimse gelse de bize soracak olsa, gayet açıkça söylemek icab eder: Bir terbiye ocağıdır. Hem gözle, hem kulakla. Kulakla işitir, gözle görür. Mesela saygıyı, edebi, terbiyeyi, nezaketi, şefkati, yardımı, cömertliği ve menfaatsizliği ancak kendi ocağında öğrenir. Ve öğrendiğini de derhal tatbike koyulur.

Sonra evlatmış, devletmiş bunları tanımaz, hak neyse onda karar eder. Raşit Beyefendinin bir hikayesi vardır; mukabele (zikir, ayin) günleri tevhidhanede babasının önüne buhurdanı getirmek vazifesi Raşit Beyefendininmiş. Baba şeyh, oğlu da bütün dervişler gibi onun maiyetinde. Fakat bir de aynı zamanda disiplin anlayışı çok büyük. Mesela getirttiği şeyin sapı sağ taraftaysa daima sağ tarafa yahut sol taraftaysa daima sol tarafa koymaya mecbur. Yani müteyakkız (uyanık) olacak, dikkatli olacak, mühim olan bu. Dikkatini dağıtmayacaksın ve aynı zamanda laubali olmayacaksın. Onu koymanın bir adabı, erkanı var. Bir defasında buhurdanı getiriyor koyuyor, yerine oturuyor. Fakat oturmasıyla ateşli buhurdanı gözünde, göğsünde hissediyor. Babası kaldırdığı gibi ona atıyor. Çünkü usulüne ve nizamına aykırı olarak koymuş. Hiç sesi çıkmıyor, hemen ateşleri eliyle topluyor.

AÇACAĞIZ
Samiha Ayverdi: (İfakat Hanım diye bir ihvanımız vardı) dergahlar sırlandıktan sonra çok müteessir oldu birçokları gibi. İlle dergahlar açılacak mı, açılacak mı, açılacak mı diye bana tazyik etti. Ben de bir gün (Kenan Rifai’ye) sordum: “Efendim, ne buyurursunuz, dergahlar açılacak mı?” diye. Bana cevap olarak: “Sen beni dergahla mı tanıdın?” Sesim çıkmadı, doğru. Ve her zaman da dergahlar için: “Dergahlar bir sayd aletidir” (insanları avlama aracı) buyururlardı. Mesele, beyyumi, kayyumi zikrini şöyle yaptırıyor, böyle yaptırıyor da değil, kendini ıslah etmekte. (Zikrin şekline ve coşkusuna kapılıp sırf o sebeple dergaha ilgi göstermek amaç değil. MD) Yani nefsini insan haline getirmekte, yani insanlaştırmaktadır, buyururlar daima.

Sonra Server Beyefendi, o da, çok içi yandı dergahların sırlanmasından. Devamlı “Babacığım açalım artık, açalım artık.” (…) “Babacığım açalım artık.” Server Beyefendi’ye Kendileri de “Açacağız ağabeyciğim açacağız ama, akademi olarak açacağız.” buyururlardı. (…) Çok muhafazakardı. “İstemem baba istemem!” derdi. Kendileri gülerler. Gene bir gün oturup “Baba açalım artık.” “Açacağız ağabeyciğim açacağız ama bunları da ayıramayız.” (…) Ve her fırsatta “Bundan sonra dergahlar akademi olarak açılacak” buyururlardı. Bunu pek çok defa tekrarlamışlardı.

KUBBEALTI
3-4 sene evveldi (1975’ler). Bizim bu seminerlerin (Kubbealtı seminerleri MD) başladığı ikinci sene miydi, neydi, öyle bir şeydi. Bir gün Sabahaddin Zaim Bey, konferansı bitti. Hazirun dağıldı. İki asistanı ile ben vardım kürsünün yanında; başka kimse yoktu. Bir müddet ayakta konuştuk. Şöyle elini uzattı ileriye doğru. Dedi ki: “İşte, dergah açıldı” Sabahattin Zaim Bey’in böyle bir sözden (K. Rifai’nin akademi sözünden) filan katiyen haberi yok. Fakat Kubbealtı ona o intibaı vermiş ki işte dergah açıldı, dedi.
(Samiha Ayverdi, Sen Onu Kaybettin kitabından)

1 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.