Osmanlı medeniydi

Samiha Ayverdi: Her millet çok tabii olarak kendi ideolojisini yaymak, genişletmek ister. Hiçbir millet bundan dolayı tenkit edilemez. Fakat bunun bir insani tarafı var, bir de gayrıinsani tarafı var. Tevrat”ta (kısaca) bütün dünya nimetleri size vaat edilmiştir, diyor. Kur’an-ı Kerim’de böyle bir şey asla ve asla yok. İnsanları daima müsavi tutmuş.

Ümmet-i icabet, ümmet-i davet olarak biliyorsunuz iki kısma ayrılmıştır. Ümmet-i icabet, müslüman olanlar; ümmet-i davet de müslüman olmayanlar. Fakat onlar da Allah’ın kulu. Hiçbir zaman tefrik (ayırım) yapılmamış. Hz. Peygamberin emirnamelerini: “Gittiğiniz yerde mabetlere sataşmayın ve rahiplere iyi davranın. Kadın, çocuk tefrik edin. Savaşta olsanız dahi hiçbir zaman eli kılıç tutmayan insanlara kılıç çekmeyin. Hatta hatta ağaçlarına dokunmayın, hayvanlarına dokunmayın diyor. Böyle fütuhata can kurban. Bu fütuhat işte sosyal adaletin ta kendisi.

RUMELİ’NİN HALİ
Şimdi altı yüz sene Rumeli bizde kaldı mı, değil mi? Altı yüz seneden beri Rumeli bizim patronajımız altındaydı ve biz Rumeli’nin efendisi olduğumuz gibi üç kıtaya ayak basmış bütün milletlerin de efendisiydik. Fakat hangisinin iktisadi, vicdani, içtimai hayatına el uzattık, değiştirmeye kalktık? Herkesi kendi an’anesi içinde kendi geleneği göreneği içinde rahatça bıraktık. Öyle olmamış olsa bugün bir tane Sırp, bir tane Bulgar, bir tane Romen, bir tane Yunan kalmazdı. Bizim efendiliğimiz, yani hakim millet oluşumuz Sırp’a, Bulgar’a, Romen’e hiçbir şey kaybettirmedi. Ancak siyasi hakkını aldık elinden o kadar. Fakat biz çekilir çekilmez 1908’de Meşrutiyet oldu 1912’de Balkan Harbi çıktı ve Balkan Harbi’ni müteakip biz Rumeli’yi kaybettik. 1912’den bu yana Türk nüfusu bilmiyorum yanlış söylemeyeyim ama eskiye nazaran belki yüzde bire inmiştir.

KATOLİK-ORTODOKS
Biliyorsunuz Köprülü Fazıl Mustafa Paşa, bir harbi müteakip, hristiyanların çekilmiş olmasından üzülerek onları davet ediyor. “Ne oldu bunlara. Katoliklerden korkarak kaçmışlar, bizden korkarak kaçmış değiller” diyor. Mabetlerini yeniden yaptırıyor, yeniden kilise yaptırıyor ve hepsini davet ediyor. Bizden korkmuyorlar. Çünkü biz tamamen vicdani hürriyetlerini, iktisadi hürriyetlerini, an’anelerini, göreneklerini, geleneklerini kendi hallerine bırakmışız, sataşmak dokunmak hatırımıza gelmemiş. Bugün İspanya’da Endülüs’ten kalma bir tek Arap bulmak mümkün mü? Değil. Bizim medeni anlayışımız, bizim medeni efendiliğimiz yirminci asırda dahi anlaşılmamış, biz anlatmaya tenezzül etmemişiz. Avrupa da müslüman olduğumuzdan dolayı anlamak istememiş ve bizi daima itham etmiş, daima barbar sıfatıyla vasıflandırmış. Halbuki barbar onlar, biz değiliz. Barbar onlar. Dava burada.

KİM BARBAR?
İsrail de tabii ki bir İsrail devleti kurmak ister, haklıdır. Ama bütün hukuk, bütün güzellikler, bütün nimetler Yahudilerindir. Demek ki asırların değişmesi medeni anlayışın gelmesini icap ettirmiyor, medeni anlayış bir imanla beraber geldiği zaman işe yarıyor. Müslüman imanı bize bunu anlatmış, öğretmiş, iliklerimize işlemiş. Başka türlü hareket edemiyoruz, yapamıyoruz. Fakat onlar yapıyor. Girdikleri yerde bir tane müslüman, bir tane Türk bırakmıyorlar. Sonra gene bizim adımız barbar oluyor, onlar medeni oluyor.

(Samiha Ayverdi, Sen Onu Kaybettin kitabından)

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.