Devlet saygısı

Dünya hiçbir zaman güllük gülistanlık olmadı. Türk milleti olarak acılı günler yaşıyoruz. Terör saldırıları, Fırat Kalkanı şehitleri bugünlerde içimizi karartıyor. Elbet bunlar da geçecek.
Ama Sovyet Büyükelçisi’nin öldürülmesi en can sıkıcı olanı.
Hainlik olarak çok iyi hesaplanmış bu cinayetin etkileri bir hayli geniş. Katilin içimizden, emniyet mensuplarından biri olması düşündürücü.
15 Temmuz’dan sonra geniş bir ayıklama yapılmasına rağmen hala “uyuyan hücreler” in olabileceği ihtimali güven kaybına yol açıyor.
Binbir türlü olumsuz düşünce hatıra geliyor. Başkent Ankara’da, önemli bir devletin Büyükelçisini koruyamamak, Emniyet teşkilatımızın zaaf hanesine yazılıyor. Dış politika her zaman çıkar dengesi üzerine kurulmuştur. Bu cinayet sebebiyle Rusya ile ilişkilerimizde elimiz bir hayli zayıflamıştır. Ruslar her ne kadar alttan alır görünseler de bu zayıflığımızdan sonuna kadar faydalanmaya bakıyor.
Cinayetin çözülmesi için bir heyet göndermelerini kabule mecbur kaldık. Gazete haberlerine göre katilin telefon şifresini kırmak için Rus uzman yardımından söz ediliyor.
Bunlar normal zamanda, egemenlik haklarını zedeleyici sayılır.
Suriye pazarlıklarında Rusya karşısında daha ezik kalmamız söz konusu.
Velhasıl zararımız ve prestij kaybımız büyük.

ANADOLU İRFANI

Ürkek ve toy görünümlü genç bir polis olan M. Mert Altıntaş’ı bu hale getiren nedir?
Bin yıllık bir irfanımız vardı.
Anadolu kadınının çoğu okuma yazma bilmezdi, fakat nesilden nesile aktarılan bu irfana fazlasıyla sahiptiler.
Çocuklarına haramı helali iyi öğretirlerdi. “Görmediğini söyleme, elinle koymadığını alma!” derlerdi. Devlet, babaydı, devlete karşı çıkılmazdı.
Prof. Orhan Terzioğlu anlatır:
Ailem İstanbul Gümüşsuyu Ayas apartmanında kapıcıydı. Annem, eliyle başkalarına çamaşır yıkardı.
Küçüktüm, bir gün yedinci katta bir daireye merdivenlerden çıkarak Taşdelen suyu götürdüm, ev sahibi bahşiş verdi, anneme söyleyince bana çok kızdı ve gidip hemen geri vermemi emretti.
Anadolu’da bu gelenek kısmen devam ediyor. Bakın katil Altıntaş’ın annesi ne diyor:
“Benim başımı öne eğdiren, düşmanlık yapan oğlum yok.
Cenazesini Söke’ye getirmeyin, kimsesizler mezarlığına gömün. Hiçbir ana, vatan haini doğurmaz. Vatan haini sonradan olunur. Biz devletimizi, milletimizi seven insanlarız.”

BEYİN YIKAMA

Böyle bir annenin çocuğu nasıl olup da devletin başına bela kesiliyor?
FETÖ’ye “Haşhaşi” denmesi çok haklıymış. Ağlarına düşürdükleri gençlerin beyinlerini iyice yıkamışlar. Psikologlar bu işin detaylarını yazıyorlar.
Devlete düşen kırıp dökmeden daha titiz şekilde ayıklamaya devam etmektir.
Bize düşen bu beladan ders almak, çocuklarımıza daha iyi sahip çıkmaktır. “Anadolu irfanı” sermaye olarak bize her zaman yeter.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.