Gücümüzün farkında değiliz

Osmanlı bir cihan devleti idi. Egemenliği veya etkisi altındaki ülkelerde iyi izler bıraktı. Uzak Doğu, Hindistan ve Afrika’nın çeşitli bölgelerindeki Müslüman topluluklar, manevi merkez olarak İstanbul’u görmüşler ve Halifeye bağlılık göstermişlerdir. Özellikle Sultan Hamid’in İttihad-ı İslam politikası bu bağlılığı daha da güçlendirdi.

Bugün iç çekişmelerimiz sebebiyle, kendi gücümüzün ve etkimizin pek de farkında değiliz. Oysa çeşitli ülkelerdeki Müslüman topluluklar Türkiye’ye karşı bugün de benzer duygularla doludurlar. Bunu Kazakistan’da ve kısa süreli seyahatlerimde Balkan ülkelerinde bizzat gördüm. Yakın tarihlerde yaşanmış iki örnek sunuyorum:

SİNGAPUR’DA TÜRK BAYRAĞI
1950’de Birleşmiş Milletlerin davetine uyarak Kore’ye gönderdiğimiz Türk Tugayı giderken Singapur Limanına uğruyor. Müslüman Singapurlular geminin direğinde Türk bayrağını görünce sevinçten çılgına dönmüş oranın müftüsü o hızla gemiye, askerlerimize ziyarete gelmiştir. Der ki: “Bizler istiklalimize sahip değiliz, bu yüzden Cuma Namazı kılamıyoruz. Bugün Cumadır. Bu bayrağın gölgesinde namaz kılmak isteriz.”

İstek karşılık görür, binlerce Müslüman limana toplanır. Bir Mehmetçik gemi direğine tırmanıp ezan okur ve askerimiz güvertede, Singapurlular limanda, unutulmaz bir toplu namaz kılarlar.

Hikayenin devamı var:

Birliğimizden Yarbay Natık Poyrazoğlu, müftü efendiye iade-i ziyarette bulunur. Sohbet esnasında sigarasını tablada söndürürken şaşırtıcı bir olay daha yaşanır.

Müftü, hemen o söndürülmüş sigarayı alıp koynuna koyar. Çünki o zamanlar subay sigaralarının dip kısmına Ayyıldız basılıyordu.
Müftü diyor ki: “Kumandan! Bu bayrak alelade bir bayrak değildir. Biz bu Ay-Yıldız’ın ifade ettiği mana ile benliğimizi koruyoruz.”

Bunun üzerine kumandan, hemen bir Türk Bayrağı getirterek müftülüğe armağan ediyor. Türkiye nere, Singapur nere? Binlerce kilometre uzakta, Ay-Yıldız’ın her iki tarafa bağışladığı haysiyete, güvene, özleme bakınız. O, sınırlar ötesi bir mıknatıs, saygıdeğer bir sembol; müjdeleyici, toparlayıcı, cesaretlendirici bir rüzgardır.

Demek, unutulmuş coğrafyalarda hala bizleri özleyen, bekleyen birileri var. Doğrulsak mı ki, hatırlasak mı ki? (Gürbüz Azak, Bir Yazar Bir Ömür)

TÜRK PÂDİŞÂHI / ÇEYİZ BAYRAK
Başka bir olay: 1967veya 68 olabilir. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay Kuzey Afrika ülkelerini ve Suudi Arabistan’ı ziyaret edecek. Yanında her gazeteden birkaç gazeteci de olacak. Bizden de köşe yazarımız Vecihi Ünal Bey davetli.

Yolculuk başladı. Cumhurbaşkanımız; Cezayir, Libya, Tunus, Mısır ve Arabistan’ı dolaşıp devlet büyükleriyle temaslarda bulunur, zaman zaman da açık bir araba ile yollara çıkıp halk ile selamlaşır. Ziyaret bitimi Vecihi Bey gazeteye şaşkınca ve heyecanlı gelir. Anlattıkları gerçekten de şaşırtıcı. Meğer Cezayir’de gelinlik kızların çeyiz sandığına koydukları ilk çeyiz bir Türk Bayrağı imiş. Bu töre nesillerdir sürüyormuş. Gün gelir lazım olur diye…

Tunus, Libya, Mısır ve Arabistan başkentlerinde halk caddelere dökülmüş ve durmadan “Türkiye Padişahı hoş geldin!” diye tezahüratta bulunmuş. Bu sevinç kabarması kesinlikle organize değilmiş. Ahali gerçekten sevinerek haykırıyormuş. (Aynı eserden)

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.