Gül ve diken

Lise yıllarında bir hocamız anlatmıştı: Bir zamanlar Amerika’da bir yarışma açılmış. En güzel ve hikmetli sözü kim yazıp gönderirse ona büyük bir ödül verilecekmiş. Binlerce söz toplanmış. Jüri üyeleri çok titiz bir çalışma ve eleme sonucu birinciliğe değer sözü ilan etmiş. O söz şuymuş:
“Tanrı’nın gülü dikenli yarattığından şikayet etmek yerine, dikenler arasında bir gül yarattığına şükretmelidir.”
Hafızam pek kuvvetli olmamasına rağmen bu sözü hiç unutmadım. Çeşitli yazı ve konuşmalarımda kullandım. Hocamızın, yarışma senaryosunu kendi hayalinden eklediğini sanıyorum. Böylece daha dikkat çekici olacağını düşünmüş olmalıdır.
Kötümserlik iç karartır, insanı huzursuz eder. Mevcut gücümüzün ve enerjimizin verimini düşürür.
***
Siyasi ve sosyal olaylarla, memleket meseleleriyle şuurlu olarak ilgilenmem 27 Mayıs 1960 ihtilaliyle başladı. Konya’ya İstanbul gazeteleri sanırım bir gün sonra ulaşırdı. Hükümet Meydanı’ndaki Kırmızı Kütüphane, gazetelerin topluca geldiği tek adresti. Kalabalıklar dükkanın önünde toplanır, gazete manşetlerine bakardı. Adnan Menderes’in idam resimlerini basma hakkını Hürriyet satın almış ve o gün bir buçuk milyon basmıştı.
O günden bu yana yarım asır geçti, devamlı şuna benzer sözler tekrarlanır: Türkiye, tarihinin en kritik günlerini yaşıyor, zor bir süreçten geçiyoruz, Allah sonumuz hayreylesin, Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete ve benzerleri.
Felaket senaryoları ve kötümserlik bize bir şey kazandırmaz. Bu demek değildir ki, açık seçik tehlikeleri görmeyelim, eli kolu bağlı oturalım. Elbette tedbirli olmalıyız ama Çetin Altan’ın dediği gibi enseyi karartmayalım.
***
Ülkemizde gene şikayet sesleri yükselmeye başladı, felaket tellalları iş başında. Doğrudur, sıkıntılı günler geçiriyoruz. Ama ne zaman rahata kavuştuk ki! Zor bir coğrafyada yaşıyoruz. Baltık ülkeleri gibi dört bir yanımız sükun adası değil.
Kötümserliğe gerek yok, geleceğe ümitle bakmalıyız. Şurası kesin: Kim ne derse desin, genel olarak bugün dünden daha iyi durumdayız. Baştaki sözü hatırlayalım, sadece dikenleri değil, onların içindeki gülleri de görelim. Bunun aksi nankörlük ve küfran-ı nimet olur.
Merkez valisi Cengiz Aydoğdu bir söyleşide sözü dedesine getirir ve şöyle der:
“Bir kış günü bir sohbetimiz sırasında mevzuyu nasihatlerinden başka yere çekmek için, “Türkiye’nin geleceği ne olacak?” dedim. Dedem birden celallendi, dizleri üzerinde doğrulup:
“Ne varmış geleceğimizde? İnna lillah ve inna ileyhi raciun, geleceğimiz Allah. O’ndan geldik O’na gidiyoruz”, deyiverdi.
Gelecek tasavvurunu o ana kadar hiç böyle düşünmemiştim.” (Türk Edebiyatı Dergisi, Eylül 2014)

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.