Hayvanlara şefkat

Bizim geleneğimizde ve kültürümüzde hayvanlara karşı sevgi ve şefkat göstermek vardır. Camilerin ve büyük yapıların dış cephesine kuş evleri yapılırdı. Sokak hayvanlarına sevgiyle yaklaşılırdı. Bu anlayışın dini dayanakları da vardır. Şu 2 hadis ibret vericidir:

Fahişe bir kadın sıcak bir günde kuyunun etrafında dolaşmakta olan bir köpek gördü. Hayvancağız susuzluğun şiddetinden dili çıkarmış bakınıyordu. Kadın hemen pabucunu çıkarıp kuyudan su doldurdu ve köpeği suladı. İşte bu sebeple fahişe kadın Allah’ın affına erişti.” (Müslim, selam, 154)

Peygamber Efendimiz buyurdu: “Bir kadın bir kedi yüzünden cehennemlik olmuştur. Kediyi hapsetmiş, yiyecek vermemiş ve ölümüne sebep olmuştu.” (Müslim, birr, 133)

Kültür tarihimizde hayvanlara şefkatle ilgili pek çok güzel davranış örnekleri vardır. Bunlardan birkaçını görelim:

Bayezid-i Bestami’nin hayvanlara şefkatini ve tabii dengeyi kollayıcı özelliğini göstermesi bakımından hayrete şayan bir davranışı şöyledir: Bir kere Hemedan’da safran tohumu satın almıştı. Hemedan’dan Bistam’a geldiği zaman tohumların içinde iki de karıncanın bulunduğunu görmüş, bunun üzerine karıncaları yurdundan ayırmış olmamak için Hemedan’a geri gelmiş ve hayvancıkları yerlerine bırakmıştı.

Ahmed er-Rifai’den: Ümmü Abide köyünde bir uyuz köpek vardı, derisi soyulmuş, gözleri kör olmuş idi. Köydekiler iğrendikleri için onu köyün dışına çıkardılar. Hz. Pir bunu haber alınca, köpeğin bulunduğu yere gidip ona yağ ve ilaç sürdü, ekmek verdi, su içirdi, ona yatacağı güzel bir yer yaptı. Köpeğin uyuzu geçinceye kadar ona baktı.

Bahaeddin Nakşbend, kendisinin yetişmesinde emeği olan bir zatın tavsiyesi üzerine hayvanların bakımı ve tımarına özen göstermiştir. “Zira hayvanlar da Allah Taala’nm mahluku olup rububiyet nazarına dahildirler.” Bu tavsiyenin gereği olarak Bahaeddin Nakşbend, yaralı hayvanlara ihtimam göstermiş, ilaçlayarak onları tedavi etmiştir.

Onun 20. asırdaki bir temsilcisi olan Sami Efendi’nin bahçelerine bir gün ayağı topallayan bir köpek gelir, sanki Efendinin yüzüne bakarak yardım istemektedir. Hemen bir iki küçük tahta parçası, bez, ip ve merhem getirterek, hayvanın kırık bacağını yıkayıp güzelce sarar. Bahçede bir gölgelik yapılarak hayvan oraya yerleştirilir. Her gün bakımına itina gösterilir. Sonunda hayvan iyileşir, sargıları çıkarılıp bırakılır. Aradan bir süre geçer, bir gün yine bahçede iken aynı köpek bu defa ayağı kırık bir başka köpekle çıka gelir. Onun da ayağını sarıp bakımını yaparlar ve iyileşmesi için beklerler.

Prof. Hamide Topçuoğlu anlatır: Amcam Miralay Rüşdü Bey Ankara Merkez kumandanıydı, muhtelif savaşlarda kendini korumuş olan atını, “ölünceye kadar buna bakmak benim boynumun borcudur, kaç kere beni yüzde yüz tehlikene kurtardı” diyerek kiraladığı bir evde yaşatıyordu. İnsanlarla hayvanlar arasında da bir duygusallık, kadirşinaslık elhasıl bir yakınlık vardı.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*