Kesin sayı bilinmemekle beraber Türkiye’den IŞİD/ DAEŞ’e katılımlar olduğu bir gerçektir. Bunun sebepleri neler olabilir? Konuyu araştıranlar öncelikle ekonomik ve sosyal meseleler üzerinde duruyor.
Buna göre alt gelir grubundaki çocuklar, işsiz gençler örgüt için en büyük potansiyel. Ailesinin yüklü miktarda borcu olanları araştırıp bu çocuklara yanaşan örgüt üyeleri, “Baban bu kadar borcu nasıl ödeyecek?” diyerek para yardımı vaat ediyor.
Varoşlarda yaşayan, düzgün bir işi olmayan, kimlik sorunu yaşayan, macera peşinde koşan, tutunacak bir dal arayan, aile sorunları bulunan gençler kolay birer avdır.
Bizden ve başka yerlerden örgüte katılan sözde mücahitler bir işe yaramanın hazzını yaşarlar. Ayrıca bunlara iyi para ve ev verildiği bilinmektedir.
İkinci bir sebep ideolojiktir. Tanzimat’tan bu yana inşa edilen materyalistpozitivist sistemin ve ona alternatif olarak çıkan İslamcı hareketlerin hatalarından dolayı, dar bir çevrede de olsa radikalizmin bizde bir tabanı hep oldu. Bu radikaller üzerinde “Bu ülkede din yaşanmıyor. Bütün bu yanlışların düzeltilmesi gerekir” söylemi etkili olabiliyor.
İslam tarihinde terör dendiğinde ilk akla gelen Hariciliktir. Günümüzdeki “ham yobazlık ve kaba softalık” sözde Selefilik adı altında, tıpkı Hariciler gibi insanlığın ufkunu daraltmaya devam etmektedir. Bundan en çok da Müslümanlar zarar görmektedir.
IŞİD, kendi dışındaki bütün inanış ve mezheplerle savaşmayı cihad kabul etmektedir. Oysa İslam’ın ana yolunun “ehl-i kıble tekfir edilmez” diye bir ilkesi vardır. Yani yönünü kıbleye dönen, namaz kılan bir kimseye asla kafir denemez. Bu prensip tarih boyunca geçerli olmuştur.
Bugün “Selefilik” maskesi altında türeyen bir virüs, güya “öze dönüş” sloganıyla İslam’ın özünü tahrip etmekte, Müslümanları sapıklığa yöneltmektedir.
Şiddeti kutsayan, ölmeyi ve öldürmeyi sıradanlaştıran bu hareketler modern dönemde dünyayı saran “nihilizm”in bir yansımasıdır. Olivier Roy’a göre IŞİD hareketi için “İslam’ın radikalleşmesi” değil de “radikalliğin İslamileşmesi” denebilir.
Bu Selefi görünümlü Harici anlayışın panzehiri bizim irfan geleneğimiz yani tasavvuf kurumlarımızdır. Bu gelenekte yaratıklara şefkat göstermek esastır. Can kutsaldır çünkü herkes Hakk’ın eseridir ve O’nun bir tecellisini yansıtır. Yaratılanın yaradandan ötürü hoş görülmesi bir din ve ahlak borcudur. Din adına baskı, şiddet ve zulüm yapılamaz.
IŞİD’in ele geçirdiği yerlerdeki bütün tekke, zaviye, türbe ve tarihi eserleri yıkması manidardır.
Türkler İslamiyeti tasavvuf üslubu içinde benimsedi. Özellikle halk İslamı tasavvuf rengi taşır. Yeni Selefilik, Haricilik, IŞİD, el-Kaide ve benzeri görüş ve örgütlere kapılmayı önleyecek çare, hazmedilmiş bir tasavvuf anlayışıdır.
Bir yanıt bırakın